Kdz. Ereğli’de çevreciler, Bayat Köyü ile Ballıca Köyü arasındaki Kireçlik Koyu’nda yapılması planlanan termik santral projesine engel olmak için harekete geçtiler. Ereğli Çevre Platformu tarafından, Kireçlik’te düzenlenen toplantıda, yöredeki köylerin muhtarları Kireçlik’e termik santral kurulmasına karşı olduklarını kararlılıkla ifade ettiler. Avukat Yakup Okumuşoğlu ise, “Bu bölgeden başlayarak, Amasra’ya kadar 78 kilometrelik şeritteki termik santral sayısını 10’a çıkarmak istiyorlar. Tüm bunların etkileri bir araya geldiğinde, bu bölgede yaşama imkanı kalmayacak.” dedi.
09 Temmuz 2013 09:14
Kdz. Ereğli’de kurulan Ereğli Çevre Platformu, Kireçlik’te yapılması planlanan termik santral projesine karşı harekete geçerek, ilk toplantılarını Kireçlik Koyu’nda yaptılar. Platform üyeleri, Bayat Köyü’nde Bayat Köyü ve Ballıca Köyü’nde yaşayanlarla bir araya gelerek, birlikte Kireçlik Koyu’na gittiler. Bir doğa harikası olan Kireçlik Koyu’nda bir süre dolaşan çevreciler, daha sonra köy sakinleri ve köy muhtarlarının da katıldığı bir toplantı düzenlediler. Burada konuşan Avukat Yakup Okumuşoğlu, Kandilli ve Kireçlik’te yapılması düşünülen termik santraller konusunda nasıl bir tavır alınacağı, termik santrallerin çevresel etkileri ve bundan sonra yapılacakları konuşmak üzere bir araya geldiklerini söyledi.
MUHTARLAR MÜCADELEDE KARARLI Ardından Bayat Köyü Muhtarı Ahmet Eyrilmez, bölge için planlanan biri 1320 biri de 150 MW’lık iki ayrı termik santral projesi olduğunu bildiklerini belirtirken, Kireçlik’in Bülent Ecevit Üniversitesi’ne tahsis edildiğini anımsattı. Maliye tarafından, 10 dönümü Ballıca, 46 dönümü de Bayat sınırları içerisinde bulunan alanın üniversiteye tahsis edilmesinin ardından, Devlet Planlama Teşkilatı’na burası için düşünülen projelerin de iletildiğini anlatan Eyrilmez, şöyle dedi: “Ancak tahsis süresi iki yıldı. 12 Temmuz 2012 itibariyle bu tahsis kaldırıldı. Gelinen süreçte, son edindiğimiz bilgiler iki santral projesinin hayata geçirilmesi için başvuruların olduğu yönündeydi. Hem Bayat, hem de Ballıca köyünde yaşayanlar, arazilerini ekip biçiyorlar. Yöredeki muhtarlarla birlikte, önce siyasi partiler, ardından basın ve sivil toplum örgütleriyle görüşerek, halkı da yanımıza alarak burada bir mücadeleye başlama kararı aldık. Bizler, bizden sonra gelecek nesillere bu doğa harikası olan yerin, bu şekilde bırakılması için mücadelemizi yaptık. Yine aynı mücadeleyi her aşamada sürdürmeye hazırız. Bu konuda kimsenin şüphesi olmasın. Çevre Platformu ile birlikte, dün, iki yıl önce bu mücadeleyi nasıl verdiysek, şimdi de yine vermeye hazırız.”
Eyrilmez, bir hafta kadar önce de, Çevre Bakanlığı tarafından Hacettepe Üniversitesi aracılığıyla, yöre muhtarlarıyla görüşülmesi suretiyle, bölgenin neden termik santrale karşı olduğu konusunda bir anket yapıldığını da açıkladı. Ballıca Köyü Muhtarı Nazım Civelek ise, “Biz burada santral olayını bertaraf etmek istiyoruz. Bu turizm cennetini öldürmemek adına ne gerekiyorsa yapacağız. Zaten köylülerimizin çoğu maden emeklisidirler. Bir de üzerine, saatte 13 bin ton kömür yakacak bir santral kurulursa, buradan çıkacak duman da yine burada yaşayanların ciğerlerine gidecek. İnsanlar bunu bilsin. Kireçlik hepimizin, Ereğli’nin, Zonguldak’ın, Kozlu’nundur.” dedi. Sücüllü Köyü Muhtarı Hasan Aksakal ise, yüksek ısıda yanan kömürün radyasyon da açığa çıkardığına işaret ederken, “Bunu bildikten sonra, herhalde başka bir şey söylemeye gerek yoktur. Daha şiddetle karşı çıkmamız gerekiyor. Köyümüz bu santralin yapılması taraftarı değildir.” şeklinde konuştu. Terzi Köyü Muhtarı İsmail Acar da, Kireçlik’te termik santral yapılmasını kabul etmediklerini dile getirdi.
OKUMUŞOĞLU: 78 KİLOMETREDE SANTRAL SAYISINI 10’A ÇIKARMAK İSTİYORLAR Son olarak bir konuşma yapan Avukat Yakup Okumuşoğlu, termik santral konusunda bilinç oluşturabilmek için, her köyde ayrı ayrı toplantılar yapılması gerektiğini ifade etti. Okumuşoğlu, şu görüşlere yer verdi: “Bu bölgeden başlayarak, Amasra’ya kadar 78 kilometrelik şeritteki termik santral sayısını 10’a çıkarmak istiyorlar. Her birinin 25’e 25 kilometrekarelik bir alanda etkisi var. Tüm bunların etkileri bir araya geldiğinde, bu bölgede yaşama imkanı kalmayacak. Ciddi anlamda çevre kirliliğine sebebiyet verecek. Kısa vadede çalışma, iş ve taşeronluk gibi vaatlerde bulunacaklar. İnsanlar belki asgari ücret ya da biraz daha üzerinde paralar kazanarak çalışabilecekler ama tüm bu bölgenin geleceğini de, bir daha geriye dönüşü olmayacak biçimde kirletmiş olacaklar. Bu bölge ciddi anlamda metal kirliliğine uğrayacak. Gaz ve toz kirliliği, tarımsal üretim kaybına da yol açacak. İnsan sağlığı açısından da olumsuz sonuçları olabilecek. Ne yazık ki Türkiye’nin enerji politikaları, ülkenin enerji ihtiyacı olduğu için değil ama Avrupa’nın enerji ihtiyacı olduğu için planlanmış durumdadır. Avrupa’nın çevre standartları yüksek olduğu için, kendisine yakın uydu ülkelerden enerji sağlıyor. Türkiye’ye de verilmiş bir görev var. HES’ler ve termik santrallerle bu süreç yürüyor. Ülkenin 2008’e kadar 43 termik santrali varken, 2009’da bir yıllık süre içerisinde 225 tane termik santral için lisans verildi. Türkiye’nin her yerinde, her vadide, her kıyıda insanların yaşam alanlarını yavaş yavaş yok ediyorlar. Ülkenin enerjiye ihtiyacı olduğu, yerli kaynaklardan karşılanması gerektiği söyleniyor. Ancak gerçek şu ki, Türkiye’nin şu anda kurulu gücü 59 bin 970 MW’tır. Ülkenin tüketimi ise, 29 bin ile 30 bin MW arasındadır. Türkiye’nin 18-19 bin MW kurulu güç fazlası var.”
Maliye tarafından, 10 dönümü Ballıca, 46 dönümü de Bayat sınırları içerisinde bulunan alanın üniversiteye tahsis edilmesinin ardından, Devlet Planlama Teşkilatı’na burası için düşünülen projelerin de iletildiğini anlatan Eyrilmez, şöyle dedi: “Ancak tahsis süresi iki yıldı. 12 Temmuz 2012 itibariyle bu tahsis kaldırıldı. Gelinen süreçte, son edindiğimiz bilgiler iki santral projesinin hayata geçirilmesi için başvuruların olduğu yönündeydi. Hem Bayat, hem de Ballıca köyünde yaşayanlar, arazilerini ekip biçiyorlar. Yöredeki muhtarlarla birlikte, önce siyasi partiler, ardından basın ve sivil toplum örgütleriyle görüşerek, halkı da yanımıza alarak burada bir mücadeleye başlama kararı aldık. Bizler, bizden sonra gelecek nesillere bu doğa harikası olan yerin, bu şekilde bırakılması için mücadelemizi yaptık. Yine aynı mücadeleyi her aşamada sürdürmeye hazırız. Bu konuda kimsenin şüphesi olmasın. Çevre Platformu ile birlikte, dün, iki yıl önce bu mücadeleyi nasıl verdiysek, şimdi de yine vermeye hazırız.”
Okumuşoğlu, şu görüşlere yer verdi: “Bu bölgeden başlayarak, Amasra’ya kadar 78 kilometrelik şeritteki termik santral sayısını 10’a çıkarmak istiyorlar. Her birinin 25’e 25 kilometrekarelik bir alanda etkisi var. Tüm bunların etkileri bir araya geldiğinde, bu bölgede yaşama imkanı kalmayacak. Ciddi anlamda çevre kirliliğine sebebiyet verecek. Kısa vadede çalışma, iş ve taşeronluk gibi vaatlerde bulunacaklar. İnsanlar belki asgari ücret ya da biraz daha üzerinde paralar kazanarak çalışabilecekler ama tüm bu bölgenin geleceğini de, bir daha geriye dönüşü olmayacak biçimde kirletmiş olacaklar. Bu bölge ciddi anlamda metal kirliliğine uğrayacak. Gaz ve toz kirliliği, tarımsal üretim kaybına da yol açacak. İnsan sağlığı açısından da olumsuz sonuçları olabilecek. Ne yazık ki Türkiye’nin enerji politikaları, ülkenin enerji ihtiyacı olduğu için değil ama Avrupa’nın enerji ihtiyacı olduğu için planlanmış durumdadır. Avrupa’nın çevre standartları yüksek olduğu için, kendisine yakın uydu ülkelerden enerji sağlıyor. Türkiye’ye de verilmiş bir görev var. HES’ler ve termik santrallerle bu süreç yürüyor. Ülkenin 2008’e kadar 43 termik santrali varken, 2009’da bir yıllık süre içerisinde 225 tane termik santral için lisans verildi. Türkiye’nin her yerinde, her vadide, her kıyıda insanların yaşam alanlarını yavaş yavaş yok ediyorlar. Ülkenin enerjiye ihtiyacı olduğu, yerli kaynaklardan karşılanması gerektiği söyleniyor. Ancak gerçek şu ki, Türkiye’nin şu anda kurulu gücü 59 bin 970 MW’tır. Ülkenin tüketimi ise, 29 bin ile 30 bin MW arasındadır. Türkiye’nin 18-19 bin MW kurulu güç fazlası var.”
