“İktidar asıl sorumluluktan kendini sıyırmaya çalışıyor”
Zonguldak Maden Mühendisleri Odası Lokali’nde düzenlenen söyleşi etkinliğinde, DİSK’e bağlı Yeraltı Maden-İş Sendikası eski başkanlarından, TMMOB eski Genel Sekreteri Çetin Uygur’a, ZOKEV yönetiminden Ekrem Murat Zaman ve Ahmet Öztürk de, yönelttikleri sorular ile eşlik ettiler. Üniversite öğrenciliği yıllarındaki 68 mücadelesi döneminden, ülkenin maden mücadeleleri geçmişine, 12 Mart ve 12 Eylül’de yaşadıklarından, Yeni Çeltek maden ocağını 90 gün boyunca işçilerin işgal ederek üretimi ve yönetimi devralması sürecine kadar, hem yaşamına, hem de iş ve sendikal deneyimlerine dair pek çok olayı katılımcılarla paylaşan Uygur, siyasal çalkantılar arasında geçen üniversite yıllarında Öğrenci Derneği Başkanlığı yaparken, arkadaşı Harun Karadeniz ile birlikte eylemler düzenlediklerini belirtti.
DERS NOTLARI SUÇ DELİLİ OLDU Bu dönemde, İstanbul’dan Ankara’ya kadar süren ‘Özel okullara hayır’ yürüyüşü, ‘Montaj sanayiine hayır’ eylemi ve ülke çapında ses getiren ‘6. Filoya Hayır’ eylemi gibi pek çok çalışma yaptıklarını anlatan Uygur, şöyle dedi: “‘Montaj sanayiine hayır’ eylemleri sırasında, işçilerle fabrikalarında görüşerek, İstanbul’dan Kocaeli’ne kadar montaj sanayinin ne olduğunu, gerçek sanayinin ne olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Ve mühendisler, işçiler, işlerini bırakarak kapının önüne çıkıyor, bizleri dinliyorlardı. 12 Mart sırasında evimin basıldığı, kitaplarım-dergilerimin toplanıp götürüldüğü günlerde, götürülenlerden biri olan, bu yürüyüş süresi içinde Kocaeli’nden İstanbul’a gelirken yol güzergâhında önünde duracağımız fabrikaların listesi; o dönemde sanki bu listenin sabotaj yapılacak fabrikaların listesi gibi değerlendirilmesini ve aleyhimde delil olarak kullanılmasını yaşadık. Yine Maden Mühendisliği’nde okurken, bugünkü gibi madencilikle ilgili bilgileri derslerimize aktaran kitaplar yoktu. Hocalarımızla kurmuş olduğumuz diyalog sayesinde, daktilolarla yazılan ve teksir makineleriyle çoğaltılan ders notlarımız vardı. Dağıtılan bu ders notlarından birisi de, patlayıcı maddeler ders notlarıydı. Bu ders notları da evim basıldığında alınmış, 12 Mart yargılamalarında, sıkıyönetim mahkemesinde önüme suç delili olarak getirilmişti.”
‘DEVLETİN ORMANDAN GELEN BAKANI’ DEDİLER, SÜRGÜN EDİLDİLER Üniversite yıllarında, okulu işgal eylemi yaptıklarını ve üniversite senatosunda öğrencilerin de temsil edilmesi talebinde bulunduklarını dile getiren Uygur, bu taleplerinin İTÜ Rektörü Bedri Karafakioğlu tarafından kabul gördüğünü anlattı. Mezun olduktan sonra Zonguldak Kozlu’da çalışmaya başladığını ifade eden Uygur, bu dönemde maden işçileriyle son derece yakın bir ilişki kurduklarını fakat bu yakınlığın bazılarını rahatsız ettiğini söyledi. Fener’deki dönemin Yüksek Mühendisler Lokali’nde bir araya gelen bazı insanların, ‘Gece madene inerek komünizm propagandası yapıyorlar’ şikâyetlerinde bulunduklarının kulaklarına geldiğini ve ‘Kendinize dikkat edin’ diye uyarıldıklarını belirten Uygur, “Öyle ki, Enerji Bakanı Zonguldak’a geldiğinde, burada toplantı düzenledi. Toplantının düzenlendiği yer de Maden Mühendisleri Odası salonuydu. Dışarıdaki bir kahvehanede toplantının dağılmasını bekledik. Toplantının sonucunu hızla öğrendik. Ağabeylerimiz ve amirlerimiz diyebileceğimiz mühendisler bu toplantıda, iş yaşamı, ekonomik durum ve çalışma güvenceleriyle ilgili sorunları ve taleplerini iletiyorlar. Enerji Bakanı ise onlara ‘Ne üretiyorsunuz ki ne istiyorsunuz’ yanıtını vermiş. Kimse tek yanıt verememiş. Biz de bunun üzerine aynı gece, sabaha kadar bir basın bildirisi yazdık. Basın bildirimiz, ‘Devletin ormandan gelme bakanı’ diye başlayan bir bildiriydi. ‘Ormandan gelme bakanı’ demiştik çünkü Enerji Bakanı orman mühendisiydi. Bildiride, bakana yapılan eleştiriden çok aslında kendi mühendis kitlemize yönelik eleştiriler de ağır basıyordu. Karşımıza gelen Bakan da olsa, mühendislere böylesine hakaret edemeyeceğini belirtiyorduk. Bu açıklamayı yapan, biz 7 mühendisi buradan sürdüler. Beni Dodurga Alpagut’a sürdüler, oradan da asker kaçağı olarak yakalanıp askere gönderildim. Sonra da bir daha devlette çalışmadım, parçalı olarak özel sektörde çalıştım ve TMMOB genel sekreterliği yaptım.” dedi.
POLONYA’YA İHALE EDİLEN SİSTEMİ, MADENCİLER KENDİLERİ KURDULAR 1974’te, TMMOB genel sekreterliği görevi sırasında bir gün, bir maden mühendisinin işçiler tarafından linç edildiği bilgisini alır almaz bölgeye hareket ettiklerini anlatan Uygur, olayı araştırınca, aylarca ücretlerini alamayan ve çalışma koşullarına tepki gösteren madencilerin işyeri sahibinin temsilcisi olarak gördükleri maden mühendisine saldırdıklarını öğrendiklerini ifade etti. İşçilerin çarpık sisteme isyan etme noktasına geldiklerini dile getiren Uygur, şöyle devam etti: “Gerçek anlamda bir işçi sendikasını gereksinim olduğuna karar verdik ve Hekimhan, Beypazarı, Aşkale, Divriği, Yeni Çeltek’ten işçi temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı yaptık. İki günlük bir çalışmayla, tüzüğünü ve ismini de birlikte belirleyerek Türkiye Yeraltı ve Yerüstü Devrimci Maden İşçileri Sendikası’nı (Yeraltı Maden İş) böylece 1975’te kurduk. Uzun bir süre çalışma yürüttük. Komiteler ve konseyler, konsey sözcüleri meclisi oluşturduk. Üretilen kömür şeker pancarı fabrikalarına veriliyordu. Burada bir soygun ve sömürü düzeni vardı. Hem madenciler, hem de pancar üreten köylüler sömürülüyordu. Toplu sözleşme masasına oturulduğunda, Yeni Çeltek şirketine yönelik talepler reddedildi. Bunun üzerine işyeri komite ve konseylerinde alınan karar doğrultusunda, işletmeye el konuldu. 90 günü aşan bir süreyle işletme işçiler tarafından yönetildi ve üretim devam etti. İşçilerin ürettikleri kömür miktarı, avansları, işgüvenliği çalışması, üretimin sürmesine yönelik Orman İşletmesinden sağlanan maden direği ve akaryakıt alımları devam ederken, şirketin Polonyalı firmaya ihale ettikleri skip desandri sisteminin de yapımını da yine bu 90 günlük süre içinde orada çalışan maden işçileri bizzat gerçekleştirdiler. İşçiler ve mühendisler, ‘Hayır, bunu biz yapabiliriz’ demişlerdi.
KOMUTAN, KENDİSİNE BİLGİ VEREN İŞÇİYİ, YÖNETİCİ ZANNETMİŞTİ İşçilerin işletmeyi kendilerinin yönettikleri ve üretimi sürdürdükleri bu 90 günü aşkın süreçte tüm kayıtlar bile öylesine titizlikle tutuluyordu ki, o sürecin sonunda işletme ile anlaşma sağlanıp Ankara’dan denetçiler geldiklerinde tek bir sorun bile bulamamışlardır… Bir gün işletmeyi askeri birlikler kuşatıp içeriye girmek istediklerinde çevredeki tüm köylüler direnişteki işçilere koşarak desteğe gelmişlerdi. Askeri birliğin başındaki bol yıldızlı komutan, ‘Burayı kapatmaya geldik’ dediğinde. ‘Niçin’ diye sordum. ‘Burada mühendis yokmuş da onun için’ yanıtını verince, hemen cebimden kartımı çıkarıp ‘Mühendis var’ dedim. Şaşırıp kaldı. Bu kez de ‘Bir gezip göreceğim’ dedi. ‘Tabii’ dedik, yanına bir arkadaşımızı verdik. Beraberindeki zevatla ve yeraltı işçisi olan arkadaşımızla işletmeyi gezerken, bir yandan da arkadaşımıza işyeri ile ilgili sorular soruyordu. İşçi arkadaşımız komutanın kendisine sorduğu işletme, üretim, üretim miktarı ve işleyişle ilgili tüm sorulara yanıt veriyordu. Sonunda dönerken komutan, ‘Çok teşekkür ederim, sizin işletmedeki göreviniz neydi’ deyince, o komutanın yönetici zannettiği işçi arkadaşımız ‘Ben kancacıyım’ yanıtını veriyor. Kancacının görevi, yeraltındaki vagonlara kanca takmaktı. Komutan bir kez daha şaşırıyor kalıyor. Köyünde ilkokulu bile tamamlayamamış, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için seferber edilmiş bu insanların gerçekten öğrenmeye açık ve geleceğe yönelik çözümler üretmekteki zenginliklerinin çok güzel bir örneğiydi bu yaşadığımız. Aynı olayı Aşkale’de de yaşadık. Bakanlar Kurulu kararıyla oradaki ocağımızı kapatmak istediler. Orada ‘Ben bu sendika ile masaya oturmam’ diyen TKİ Müdürünün tavrı nedeniyle Bakanlar Kurulu, işçilerin karşısına askeri birliği çıkardı. Orada da işletmeye işçiler el koydu, işçiler üretti ve işçiler yönetti. Orada da askeri birliklerin başındaki komutan işyerini dolaşınca, ‘Burada işler ne güzel yürüyor, depolar dolu, bize hiç böyle anlatılmamıştı’ demişti. İşçi sınıfının değer ve hizmet üretme gücünü, onun bir parçası olan madencilik bilimin taşıyıcısı mühendislerin de dâhil olmasıyla, başarı kazanılabilecek olaylar olarak tüm bunları yaşadık. 12 Eylül’de de ilk sorgulananlar, ilk cezalandırılanlar bizler olduk. İşçi ve mühendis arkadaşlarım Suluova’daki Et Balık Kurumu’nun et çengellerine asılarak işkenceden geçtiler. Bu süreçte yaşanan eylemlilik sürecine dair hiçbiri bir şey söylemezken, onların köylüleri çok açık biçimde basına ‘Bugün olsun yine aynı şeyleri yaparız’ dediler.”
“SOMA’DA TÜM SORUMLULUK SİYASİ İKTİDARDADIR” Zonguldak’ın merhum sendikacı Şemsi Denizer önderliğinde gerçekleştirdiği, Büyük Madenci Yürüyüşü’nün son derece önemli olduğunu vurgulayan Uygur, o dönemde Körfez Krizi sırasında dünya enerji ve akaryakıt devlerinin tüm ülkelerdeki kömür madenlerinin kapatılmasını öngördüklerini anımsattı. Tanık olduğu olayların, maden işçilerinin yalnızca maden ocakları için mücadeleleriyle sınırlı olmadığını da dile getiren Uygur, şunları söyledi: “Yeni Çeltek’e telefon geliyor bir akşam. ‘Biz şu okuldan arıyoruz. Okulumuzu şu siyasi doğrultudaki bir takım insanlar kuşattılar. Öğrencileri de, öğretmenleri de çıkarmıyorlar. Yardım edin’ diyorlar. Hemen işyerindeki temsilciler toparlanıyorlar ve yerüstüne çıkarak işletmenin aracını alıyorlar. O okulun kapısına vardıklarında, ırkçı-şoven diyebileceğimiz düşüncelerin bir takım tehlikeli araçları haline gelen insanları kovuyorlar ve öğretmenleri evlerine, öğrencileri evlerine bırakıyorlar. Aynı şekilde maden işçileri bu kez greve gittiklerinde de, köylüler onlara canlı hayvan da, tenekelerle peynirler de, çeşitli yiyecekler de getirerek destek vermişlerdir. Yine bir gün öğretmenler sendikası başkanının kaymakam tarafından gözaltına aldırıldığı bildiriliyor madencilere. Maden işçileri Kaymakamlığa gidiyorlar ve ‘Bizim çocuklarımızın öğretmenini neden tutuklattın’ diye soruyorlar. Kaymakam da, ‘Ama bugün Cuma, önümüzde Cumartesi ve Pazar var. Ancak Pazartesi onları savcı ifadeye alabilir. Dolayısıyla Pazartesiye kadar gözaltında kalacaklar’ deyince, maden işçileri soruyorlar, ‘E senin hiç aklın yok mu? Niye peki çocuklarımızın öğretmenlerini içeri alıyorsun da, Pazartesi çağırmıyorsun?’ Ve işçiler öğretmenlerini gözaltından alarak gidiyorlar.”
Tüm bu mücadelelerin işçi ve mühendisin aynı sınıf birliği içinde hareket etmeleriyle yapılabildiğini anlatan Uygur, bugün içinde bulunduğumuz süreçte de siyasi ayrım gözetmeksizin tüm insanların birlikte mücadele ederek başarılı olabileceğinin, geçmişten gelen öğretilerle sabit olduğunun altını çizdi. Sermayenin çıkardığı krizi aşabilmek için, insanları bölüp çatıştırdığını ifade eden Uygur, şunları kaydetti: “Bir diğer başvurduğu nokta da, tüm alanları sermayenin talanına açmaktır. Eğitimde özelleştirmeden, sağlıkta özelleştirmeye, sanayiden maden ocaklarına, suyu özelleştirmeden, diğer kamu kuruluşlarına kadar… Tüm bu olan bitenin içinde yapılması gereken, yakamızdaki rozeti çıkarmadan, ortak bir mücadele hattında birleşebilmektir. Soma olayı bile buna örnektir. Kendi arkasında bir sermaye grubu oluşturabilmek için devletin işletmelerinin devredilmesi… Devir yapılırken siyasi iktidar önce birine rödovanslı veriyor. Ton başına para vereceksin diye... Sonra da ‘sen üret devlet senin ürettiğini alacaktır’ diyen bir güvenceyle veriyor. Sermayeye bu güvenceyi sağlayan bir durum içinde, çalışanlarınsa hiçbir güvencesi yok. Sendikayı bile belirlemiş. Tüm sorumluluk siyasi iktidardadır. Bu çok açığa çıktığı ve toplumsal hedef haline geldiği için de, kendisini bu saldırıdan kurtarabilmek için, hedefi hızla işyerine yönlendirmeye çalışıyor. Diğer yandan da ‘Kaderdir’ diyerek toplumu kontrol altında tutmaya çalışıyor ve asıl sorumluluktan kendisini sıyırmaya çalışıyor. Sendikalarla da toplumu öyle bir kontrol altına almış ki, onun yönetimini de politikasını da kendi belirliyor. Şimdi onlara yeni bir sendika gönderiyor. Düne kadar DİSK’in karşısına Türk-İş’i çıkaran sağ siyasi iktidarlar, şimdi Türk-İş’in karşısına da Türk-İş’i çıkaramıyor, yeni kurdurduğu Hak-İş’in kolu olan Öz Maden-İş’i oradaki işçilerin karşısına çıkarıyorlar.”
Zonguldak Maden Mühendisleri Odası Lokali’nde düzenlenen söyleşi etkinliğinde, DİSK’e bağlı Yeraltı Maden-İş Sendikası eski başkanlarından, TMMOB eski Genel Sekreteri Çetin Uygur’a, ZOKEV yönetiminden Ekrem Murat Zaman ve Ahmet Öztürk de, yönelttikleri sorular ile eşlik ettiler. Üniversite öğrenciliği yıllarındaki 68 mücadelesi döneminden, ülkenin maden mücadeleleri geçmişine, 12 Mart ve 12 Eylül’de yaşadıklarından, Yeni Çeltek maden ocağını 90 gün boyunca işçilerin işgal ederek üretimi ve yönetimi devralması sürecine kadar, hem yaşamına, hem de iş ve sendikal deneyimlerine dair pek çok olayı katılımcılarla paylaşan Uygur, siyasal çalkantılar arasında geçen üniversite yıllarında Öğrenci Derneği Başkanlığı yaparken, arkadaşı Harun Karadeniz ile birlikte eylemler düzenlediklerini belirtti.
DERS NOTLARI SUÇ DELİLİ OLDU Bu dönemde, İstanbul’dan Ankara’ya kadar süren ‘Özel okullara hayır’ yürüyüşü, ‘Montaj sanayiine hayır’ eylemi ve ülke çapında ses getiren ‘6. Filoya Hayır’ eylemi gibi pek çok çalışma yaptıklarını anlatan Uygur, şöyle dedi: “‘Montaj sanayiine hayır’ eylemleri sırasında, işçilerle fabrikalarında görüşerek, İstanbul’dan Kocaeli’ne kadar montaj sanayinin ne olduğunu, gerçek sanayinin ne olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Ve mühendisler, işçiler, işlerini bırakarak kapının önüne çıkıyor, bizleri dinliyorlardı. 12 Mart sırasında evimin basıldığı, kitaplarım-dergilerimin toplanıp götürüldüğü günlerde, götürülenlerden biri olan, bu yürüyüş süresi içinde Kocaeli’nden İstanbul’a gelirken yol güzergâhında önünde duracağımız fabrikaların listesi; o dönemde sanki bu listenin sabotaj yapılacak fabrikaların listesi gibi değerlendirilmesini ve aleyhimde delil olarak kullanılmasını yaşadık. Yine Maden Mühendisliği’nde okurken, bugünkü gibi madencilikle ilgili bilgileri derslerimize aktaran kitaplar yoktu. Hocalarımızla kurmuş olduğumuz diyalog sayesinde, daktilolarla yazılan ve teksir makineleriyle çoğaltılan ders notlarımız vardı. Dağıtılan bu ders notlarından birisi de, patlayıcı maddeler ders notlarıydı. Bu ders notları da evim basıldığında alınmış, 12 Mart yargılamalarında, sıkıyönetim mahkemesinde önüme suç delili olarak getirilmişti.”
‘DEVLETİN ORMANDAN GELEN BAKANI’ DEDİLER, SÜRGÜN EDİLDİLER Üniversite yıllarında, okulu işgal eylemi yaptıklarını ve üniversite senatosunda öğrencilerin de temsil edilmesi talebinde bulunduklarını dile getiren Uygur, bu taleplerinin İTÜ Rektörü Bedri Karafakioğlu tarafından kabul gördüğünü anlattı. Mezun olduktan sonra Zonguldak Kozlu’da çalışmaya başladığını ifade eden Uygur, bu dönemde maden işçileriyle son derece yakın bir ilişki kurduklarını fakat bu yakınlığın bazılarını rahatsız ettiğini söyledi. Fener’deki dönemin Yüksek Mühendisler Lokali’nde bir araya gelen bazı insanların, ‘Gece madene inerek komünizm propagandası yapıyorlar’ şikâyetlerinde bulunduklarının kulaklarına geldiğini ve ‘Kendinize dikkat edin’ diye uyarıldıklarını belirten Uygur, “Öyle ki, Enerji Bakanı Zonguldak’a geldiğinde, burada toplantı düzenledi. Toplantının düzenlendiği yer de Maden Mühendisleri Odası salonuydu. Dışarıdaki bir kahvehanede toplantının dağılmasını bekledik. Toplantının sonucunu hızla öğrendik. Ağabeylerimiz ve amirlerimiz diyebileceğimiz mühendisler bu toplantıda, iş yaşamı, ekonomik durum ve çalışma güvenceleriyle ilgili sorunları ve taleplerini iletiyorlar. Enerji Bakanı ise onlara ‘Ne üretiyorsunuz ki ne istiyorsunuz’ yanıtını vermiş. Kimse tek yanıt verememiş. Biz de bunun üzerine aynı gece, sabaha kadar bir basın bildirisi yazdık. Basın bildirimiz, ‘Devletin ormandan gelme bakanı’ diye başlayan bir bildiriydi. ‘Ormandan gelme bakanı’ demiştik çünkü Enerji Bakanı orman mühendisiydi. Bildiride, bakana yapılan eleştiriden çok aslında kendi mühendis kitlemize yönelik eleştiriler de ağır basıyordu. Karşımıza gelen Bakan da olsa, mühendislere böylesine hakaret edemeyeceğini belirtiyorduk. Bu açıklamayı yapan, biz 7 mühendisi buradan sürdüler. Beni Dodurga Alpagut’a sürdüler, oradan da asker kaçağı olarak yakalanıp askere gönderildim. Sonra da bir daha devlette çalışmadım, parçalı olarak özel sektörde çalıştım ve TMMOB genel sekreterliği yaptım.” dedi.
POLONYA’YA İHALE EDİLEN SİSTEMİ, MADENCİLER KENDİLERİ KURDULAR 1974’te, TMMOB genel sekreterliği görevi sırasında bir gün, bir maden mühendisinin işçiler tarafından linç edildiği bilgisini alır almaz bölgeye hareket ettiklerini anlatan Uygur, olayı araştırınca, aylarca ücretlerini alamayan ve çalışma koşullarına tepki gösteren madencilerin işyeri sahibinin temsilcisi olarak gördükleri maden mühendisine saldırdıklarını öğrendiklerini ifade etti. İşçilerin çarpık sisteme isyan etme noktasına geldiklerini dile getiren Uygur, şöyle devam etti: “Gerçek anlamda bir işçi sendikasını gereksinim olduğuna karar verdik ve Hekimhan, Beypazarı, Aşkale, Divriği, Yeni Çeltek’ten işçi temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı yaptık. İki günlük bir çalışmayla, tüzüğünü ve ismini de birlikte belirleyerek Türkiye Yeraltı ve Yerüstü Devrimci Maden İşçileri Sendikası’nı (Yeraltı Maden İş) böylece 1975’te kurduk. Uzun bir süre çalışma yürüttük. Komiteler ve konseyler, konsey sözcüleri meclisi oluşturduk. Üretilen kömür şeker pancarı fabrikalarına veriliyordu. Burada bir soygun ve sömürü düzeni vardı. Hem madenciler, hem de pancar üreten köylüler sömürülüyordu. Toplu sözleşme masasına oturulduğunda, Yeni Çeltek şirketine yönelik talepler reddedildi. Bunun üzerine işyeri komite ve konseylerinde alınan karar doğrultusunda, işletmeye el konuldu. 90 günü aşan bir süreyle işletme işçiler tarafından yönetildi ve üretim devam etti. İşçilerin ürettikleri kömür miktarı, avansları, işgüvenliği çalışması, üretimin sürmesine yönelik Orman İşletmesinden sağlanan maden direği ve akaryakıt alımları devam ederken, şirketin Polonyalı firmaya ihale ettikleri skip desandri sisteminin de yapımını da yine bu 90 günlük süre içinde orada çalışan maden işçileri bizzat gerçekleştirdiler. İşçiler ve mühendisler, ‘Hayır, bunu biz yapabiliriz’ demişlerdi.
KOMUTAN, KENDİSİNE BİLGİ VEREN İŞÇİYİ, YÖNETİCİ ZANNETMİŞTİ İşçilerin işletmeyi kendilerinin yönettikleri ve üretimi sürdürdükleri bu 90 günü aşkın süreçte tüm kayıtlar bile öylesine titizlikle tutuluyordu ki, o sürecin sonunda işletme ile anlaşma sağlanıp Ankara’dan denetçiler geldiklerinde tek bir sorun bile bulamamışlardır… Bir gün işletmeyi askeri birlikler kuşatıp içeriye girmek istediklerinde çevredeki tüm köylüler direnişteki işçilere koşarak desteğe gelmişlerdi. Askeri birliğin başındaki bol yıldızlı komutan, ‘Burayı kapatmaya geldik’ dediğinde. ‘Niçin’ diye sordum. ‘Burada mühendis yokmuş da onun için’ yanıtını verince, hemen cebimden kartımı çıkarıp ‘Mühendis var’ dedim. Şaşırıp kaldı. Bu kez de ‘Bir gezip göreceğim’ dedi. ‘Tabii’ dedik, yanına bir arkadaşımızı verdik. Beraberindeki zevatla ve yeraltı işçisi olan arkadaşımızla işletmeyi gezerken, bir yandan da arkadaşımıza işyeri ile ilgili sorular soruyordu. İşçi arkadaşımız komutanın kendisine sorduğu işletme, üretim, üretim miktarı ve işleyişle ilgili tüm sorulara yanıt veriyordu. Sonunda dönerken komutan, ‘Çok teşekkür ederim, sizin işletmedeki göreviniz neydi’ deyince, o komutanın yönetici zannettiği işçi arkadaşımız ‘Ben kancacıyım’ yanıtını veriyor. Kancacının görevi, yeraltındaki vagonlara kanca takmaktı. Komutan bir kez daha şaşırıyor kalıyor. Köyünde ilkokulu bile tamamlayamamış, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için seferber edilmiş bu insanların gerçekten öğrenmeye açık ve geleceğe yönelik çözümler üretmekteki zenginliklerinin çok güzel bir örneğiydi bu yaşadığımız. Aynı olayı Aşkale’de de yaşadık. Bakanlar Kurulu kararıyla oradaki ocağımızı kapatmak istediler. Orada ‘Ben bu sendika ile masaya oturmam’ diyen TKİ Müdürünün tavrı nedeniyle Bakanlar Kurulu, işçilerin karşısına askeri birliği çıkardı. Orada da işletmeye işçiler el koydu, işçiler üretti ve işçiler yönetti. Orada da askeri birliklerin başındaki komutan işyerini dolaşınca, ‘Burada işler ne güzel yürüyor, depolar dolu, bize hiç böyle anlatılmamıştı’ demişti. İşçi sınıfının değer ve hizmet üretme gücünü, onun bir parçası olan madencilik bilimin taşıyıcısı mühendislerin de dâhil olmasıyla, başarı kazanılabilecek olaylar olarak tüm bunları yaşadık. 12 Eylül’de de ilk sorgulananlar, ilk cezalandırılanlar bizler olduk. İşçi ve mühendis arkadaşlarım Suluova’daki Et Balık Kurumu’nun et çengellerine asılarak işkenceden geçtiler. Bu süreçte yaşanan eylemlilik sürecine dair hiçbiri bir şey söylemezken, onların köylüleri çok açık biçimde basına ‘Bugün olsun yine aynı şeyleri yaparız’ dediler.”
“SOMA’DA TÜM SORUMLULUK SİYASİ İKTİDARDADIR” Zonguldak’ın merhum sendikacı Şemsi Denizer önderliğinde gerçekleştirdiği, Büyük Madenci Yürüyüşü’nün son derece önemli olduğunu vurgulayan Uygur, o dönemde Körfez Krizi sırasında dünya enerji ve akaryakıt devlerinin tüm ülkelerdeki kömür madenlerinin kapatılmasını öngördüklerini anımsattı. Tanık olduğu olayların, maden işçilerinin yalnızca maden ocakları için mücadeleleriyle sınırlı olmadığını da dile getiren Uygur, şunları söyledi: “Yeni Çeltek’e telefon geliyor bir akşam. ‘Biz şu okuldan arıyoruz. Okulumuzu şu siyasi doğrultudaki bir takım insanlar kuşattılar. Öğrencileri de, öğretmenleri de çıkarmıyorlar. Yardım edin’ diyorlar. Hemen işyerindeki temsilciler toparlanıyorlar ve yerüstüne çıkarak işletmenin aracını alıyorlar. O okulun kapısına vardıklarında, ırkçı-şoven diyebileceğimiz düşüncelerin bir takım tehlikeli araçları haline gelen insanları kovuyorlar ve öğretmenleri evlerine, öğrencileri evlerine bırakıyorlar. Aynı şekilde maden işçileri bu kez greve gittiklerinde de, köylüler onlara canlı hayvan da, tenekelerle peynirler de, çeşitli yiyecekler de getirerek destek vermişlerdir. Yine bir gün öğretmenler sendikası başkanının kaymakam tarafından gözaltına aldırıldığı bildiriliyor madencilere. Maden işçileri Kaymakamlığa gidiyorlar ve ‘Bizim çocuklarımızın öğretmenini neden tutuklattın’ diye soruyorlar. Kaymakam da, ‘Ama bugün Cuma, önümüzde Cumartesi ve Pazar var. Ancak Pazartesi onları savcı ifadeye alabilir. Dolayısıyla Pazartesiye kadar gözaltında kalacaklar’ deyince, maden işçileri soruyorlar, ‘E senin hiç aklın yok mu? Niye peki çocuklarımızın öğretmenlerini içeri alıyorsun da, Pazartesi çağırmıyorsun?’ Ve işçiler öğretmenlerini gözaltından alarak gidiyorlar.”
Tüm bu mücadelelerin işçi ve mühendisin aynı sınıf birliği içinde hareket etmeleriyle yapılabildiğini anlatan Uygur, bugün içinde bulunduğumuz süreçte de siyasi ayrım gözetmeksizin tüm insanların birlikte mücadele ederek başarılı olabileceğinin, geçmişten gelen öğretilerle sabit olduğunun altını çizdi. Sermayenin çıkardığı krizi aşabilmek için, insanları bölüp çatıştırdığını ifade eden Uygur, şunları kaydetti: “Bir diğer başvurduğu nokta da, tüm alanları sermayenin talanına açmaktır. Eğitimde özelleştirmeden, sağlıkta özelleştirmeye, sanayiden maden ocaklarına, suyu özelleştirmeden, diğer kamu kuruluşlarına kadar… Tüm bu olan bitenin içinde yapılması gereken, yakamızdaki rozeti çıkarmadan, ortak bir mücadele hattında birleşebilmektir. Soma olayı bile buna örnektir. Kendi arkasında bir sermaye grubu oluşturabilmek için devletin işletmelerinin devredilmesi… Devir yapılırken siyasi iktidar önce birine rödovanslı veriyor. Ton başına para vereceksin diye... Sonra da ‘sen üret devlet senin ürettiğini alacaktır’ diyen bir güvenceyle veriyor. Sermayeye bu güvenceyi sağlayan bir durum içinde, çalışanlarınsa hiçbir güvencesi yok. Sendikayı bile belirlemiş. Tüm sorumluluk siyasi iktidardadır. Bu çok açığa çıktığı ve toplumsal hedef haline geldiği için de, kendisini bu saldırıdan kurtarabilmek için, hedefi hızla işyerine yönlendirmeye çalışıyor. Diğer yandan da ‘Kaderdir’ diyerek toplumu kontrol altında tutmaya çalışıyor ve asıl sorumluluktan kendisini sıyırmaya çalışıyor. Sendikalarla da toplumu öyle bir kontrol altına almış ki, onun yönetimini de politikasını da kendi belirliyor. Şimdi onlara yeni bir sendika gönderiyor. Düne kadar DİSK’in karşısına Türk-İş’i çıkaran sağ siyasi iktidarlar, şimdi Türk-İş’in karşısına da Türk-İş’i çıkaramıyor, yeni kurdurduğu Hak-İş’in kolu olan Öz Maden-İş’i oradaki işçilerin karşısına çıkarıyorlar.”
»
konya karaburunda,milyarlarca ton yerüstüne yakin linyit kömürü var,bunlar yerüstünden dev kepcelerle rahatca cikarilir,bu yeralti kömür ocaklari verimsiz ve kapatilmali,kimseye faydai yok,her yönden zarar,eloglu iphon yapiyor bizdeki perisanliga bak -
osman aksu /
04 Haziran 2014- 16:17