Özakıncı: Türklere karşı yapılacak bir soykırıma hazırlık var
Kanal B’de Levent Yıldız’ın sunduğu Söz İstanbul’da programına konuk olan Yazar Cengiz Özakıncı, Avrupa Parlamentosu (AP)’nda 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren karar tasarısının kabul edilmesini ve Papa Franciscus’un “20. yüzyılın ilk soykırımının Ermeni toplumuna karşı yapıldığı”na yönelik sözlerini değerlendirdi. Son bir hafta içindeki bu yaşananlara şaşırmadığını ifade eden Özakıncı, “Hiç şaşırmadım. Bunları hep ‘olacak şeyler’ olarak değerlendiriyorum. Fakat bunların olmasını önleyici bir siyasi çabayı yönetimimizde görmüyorum. Halkta var, bizlerde var. Aydınlar da halkın bir parçasıdır. Biz devlet görevlisi değiliz, devletten maaş almıyoruz. Sadece kendi imkanlarımızla yaptığımız araştırmaların sonuçlarını halkımızla paylaşıyoruz. Ve onları aydınlatmaya çalışıyoruz.” dedi.
TÜRKİYE’NİN MİLLETLER CEMİYETİ’NE GİRERKEN ÖNE SÜRDÜĞÜ KOŞUL Sözde Ermeni soykırımı yapıldığına yönelik propaganda çalışmasının 1933’te başladığını ifade eden Özakıncı, Avrupa Parlamentosu’nu oluşturan tüm ülkelerin yer aldığı ve (bugünün Birleşmiş Milletleri olan) Milletler Cemiyeti’nin 1930’lu yıllarda Türkiye’yi bu çatı altına katılmaya davet ettiğini, Türkiye’nin de katılma konusunda bir şart ortaya koyduğunu anlattı: “ ‘Ermeni soykırımı yaptınız’ propagandasına 1933’te başladılar Cumhuriyet döneminde ve Avrupa’da, Amerika’da. Ve Atatürk bu propagandayı bıçak gibi kesti. 1932 yılında Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne davet edilmiştir. Fakat Milletler Cemiyeti’nin davet etmek gibi bir kuralı yok. Milletler Cemiyeti’ne girmek isteyen ülke, belli formları dolduruyor, bir dilekçeyle başvuru yapıyor. Verdiği o başvuru dilekçesi, önce Azınlıklar Komisyonu’na gidiyor. Bu nokta çok önemli. O komisyon, başvuran ülkenin kendi içinde azınlıklara kötü muamele etmişliği var mı-yok mu bunu araştırıyor. Ona göre başvurusu kabul ya da reddediliyor. Türkiye Cumhuriyeti Milletler Cemiyeti’ne başvurmamıştır, Milletler Cemiyeti (Atatürk döneminde) Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi kurallarını bile çiğneyerek davet etmiştir. Bizim Dışişleri Bakanımız da verdiği cevapta, şunu demiştir: ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar yapmış olduğu iç ve dış hukuk işlemlerinin tümünü Milletler Cemiyeti yasalarına uygun olduğunun kabul edilmesi koşuluyla girer.’
“GEÇMİŞTE BİZİ İBRA EDEN ÜLKELER, ŞİMDİ KARALAMAK İSTİYORLAR” Ve Milletler Cemiyeti, Türkiye’nin bu talebini kabul ederek Türkiye’yi davet etmiştir. Ve Türkiye 1932 öncesi yaptığı bütün iç hukuk ve dış hukuk işlemlerinin uluslararası hukuka, devletler hukukuna uygun olduğunu kabul ederek Milletler Cemiyeti’ne alınmıştır. Milletler Cemiyeti’ni oluşturan ülkeler bugün Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’ye ‘soykırım yaptı’ diyorlar. Bu Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne geçmişi ibra edilerek alınmış olması gerçeğiyle, bugün aynı ülkelerin Türkiye’nin geçmişine kara çalma tutumu, Türkiye’ye Ermeni soykırımı yükleme tutumu, kendi içlerindeki en büyük çelişkidir. Bizim Dışişlerimiz pekâlâ Avrupa Parlamentosu’na şunu söyleyebilir: ‘Yahu sizi oluşturan ülkeler 1932 yılında bizim azınlıklarla ilgili tüm sorunlarımızı da ibra ederek, aklayarak almadı mı? Bizi ibra eden ülkeler, şimdi niye karalıyor? Bu o ülkelerin kendi iç çelişkisinden ibaret. Önce kendi çelişkilerini düzeltsinler.’ Dışişlerimiz bunu demeliydi. Ben söylüyorum, devletimizin de bunu söylemesini beklerim doğal olarak çünkü bu en güçlü argümanlarımızdan bir tanesidir.”
SOYKIRIM PROPAGANDASI YAPMAYI AMAÇLAYAN FİLM, TÜRKİYE’DE NASIL YANKI BULDU? Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesinden bir yıl sonra, ilk Ermeni soykırım propaganda çalışmalarının da başladığını dile getiren Özakıncı, ilk tohumları atılan kampanya kapsamında yazılan bir romanın, film haline getirileceğinin açıklanmasına, Türkiye’de yaşayan Ermenilerden yanıt geldiğini de açıkladı: “O dönemin Birleşmiş Milletleri olan Milletler Cemiyeti’ne, Cemiyet-i Akvam denilen Milletler Cemiyeti’ne Türkiye girdikten bir yıl sonra, Hitler Avrupası’nda Werfel isimli bir Musevi yazarın Musa Dağ’da Kırk Gün isimli bir romanı yayımlanmıştır. Bu Musevi yazar, romanında Türklerin Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni soykırımı yaptığını anlatmaktadır. Goebbels ve Hitler, bu romanın Almanya’da yayımlanmasına izin vermişlerdir. Burası çok önemlidir. Birkaç yıl sonra kendileri soykırım yapacaklar olanlar… Bu romanın daha sonra hemen Amerika’da İngilizcesi yayımlanmıştır. Yıl 1934, hemen Hollywood’da filme çekilmesine karar verilmiştir. Ve bizim Matbuat Umum Müdürlüğümüz tüm gazeteleri takip ettiğinden, ‘Türkler Ermeni katliamı, soykırımı yaptı’ diyen bir filmi Hollywood çekecek. Hemen bu Türk gazetelerine yansıyor. ‘Amerika’da Werfel isimli yazarın Türklere toplu katliamcılık yükleyen romanı filme çekiliyor’ haberi Türk gazetelerinde çıktığında ne oluyor biliyor musunuz? Ermeni yurttaşlarımız, Pangaltı Kilisesi’nde toplanıyorlar Werfel adlı o yazarın kitabını ve yazarın büyük bir fotoğrafını, portresini getirip kilisenin avlusuna koyuyorlar. Etrafında toplanarak, ‘Kahrolsun Werfel, kahrolsun Türklerle Ermenilerin dostluğunu bozmak isteyen böylesi soykırım filmleri, biz Türk Ermenileriyiz, öz be öz Türk yurttaşıyız, bu tür propagandalara karşıyız, Allah kahretsin böyle propagandaları’ diyerek hem o kitabı hem de yazarın portresini ateşe verirler.”
“TÜRKİYE’NİN VERDİĞİ NOTA KARŞISINDA AMERİKA’NIN PAÇALARI TUTUŞMUŞTU” Bütün Dünya dergisinde yıllardan bu yana yayımlanan belgeler ve yazılarda da, Türk basınında çıkan haberler ile Ermeni yurttaşlarımızın infialinin yer aldığını belirten Özakıncı, şöyle devam etti: “Hemen ardından Musevi yurttaşlarımız da sinagoglarında toplanırlar ve ‘Mademki Türkleri Ermeni kıyımcılığıyla suçlayan yazar bir Musevidir, biz o Museviyi istemiyoruz, biz Türklerin Ermeni kıyımı yapmadığını biliyoruz’ derler. Türk gazetelerinin bu infiali Amerikan gazetelerine yansıyor. Türk Dışişleri Amerika’ya nota veriyor. Böyle bir film yapılırsa Amerika ile tüm ilişkilerimizi kopartacağız. Birincisi, şayet Türkleri soykırımla itham eden o Hollywood filmi yapılacak olursa, ondan sonra hiçbir Hollywood filmi Türkiye’ye girmeyecek. İkincisi, Amerika’yla ilişkilerimizin tamamını gözden geçireceğiz. Bunun üzerine Amerika Dışişleri Hollywood şirketine ‘Sakın o filmi yapmayın’ diye baskı yapıyor. Amerika’nın ödü patlıyor! Atatürk Türkiyesi’nde ABD yönetiminin Türkiye’den gelen nota karşısında paçaları tutuşmuştur. Atatürk’ün kurmuş olduğu Balkan Paktı ülkeleri Yunanistan, Yugoslavya, Romanya gibi ülkeler de Amerika’ya peş peşe notalar veriyorlar. ‘Şayet Türklerin Ermeni kırımı yaptığı propagandasını yapacak bu film çekilecek olursa hiçbirimiz Hollywood filmlerini ülkemize sokmayacağız, boykot ediyoruz’ diyorlar. Fransa da, ‘Werfel’in filmi yapılırsa biz de Hollywood filmlerini boykot ediyoruz’ diyor.”
“AVRUPA DEVLETLERİNİN TUTUMU ENTELEKTÜEL AHLAKSIZLIKTIR” Avrupa Parlamentosu (AP)’nun ‘Türklerin Ermeni soykırımı yaptığına dair’ bir karar aldığını anımsatan Cengiz Özakıncı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kim toplanmış? 1934 yılında ‘Türkler Ermenilere kırım yaptı’ filmini protesto eden ülkeler mi toplanmış? Onlar mı şimdi ‘Türkiye Ermenileri kırdı’ diye karar veriyorlar? Onların 1934’teki tutumlarıyla, bugünkü tutumları arasındaki çelişkiyi açıklamak, bize değil onlara düşüyor. Ben bunu bir aydın olarak açıklamak istersem, iki sözcükle açıklarım: Entelektüel ahlaksızlık. Entelektüel ahlak, kendi kendisiyle tutarlı olmayı gerektirir. Mantığın çelişmezlik ilkesine saygıdır. Tutum ve davranışlarında tutarlılık ve sürekliliktir. Avrupa ülkelerinin hiçbirisi entelektüel tutarlılık ve entelektüel ahlak ilkelerini uygulamıyor. Ve hiçe sayarak çiğniyor. Biz bu ülkelerin şimdi yaptıklarına entelektüel ahlaktan yoksun tutum diyebiliriz. Ve her birine 1934’teki Ermeni propagandasına neden karşı çıkmıştınız o zaman sorusunu, Milletler Cemiyeti’ne neden almıştınız sorusunu sorabiliriz. Milletler Cemiyeti’ne alan da aynı Avrupa ülkeleri, 1934’te Ermeni propagandasına karşı çıkan da aynı Avrupa ülkeleridir. 2015’te ‘Ermeni soykırımı yaptınız’ diyen de aynı Avrupa ülkeleri… O zaman biz bu Avrupa ülkelerine bir ‘kendinize gelin’ diyelim.”
“SÖZDE SOYKIRIMIN PROPAGANDASI, GÖSTERİLEN BAŞLANGIÇ TARİHİNDEN DAHA ÖNCE BAŞLAMIŞTI” Sözde Ermeni soykırımı için verilen tarihin 24 Nisan 1915 olduğunun da altını çizen Özakıncı, bu tarihin çok daha öncesinde sözde ‘Ermeni soykırımı’ yayınlarının başladığını da açıkladı: “Polonya asıllı bir aileden gelen Ahmet Rüstem Bey (Alfred Bilinsky), daha sonradan Müslümanlığı benimsemiş bir ABD büyükelçimizdi. 1914 yılında ABD’ye tayin olup büyükelçilik görevine başladığı zaman, ABD gazetelerinin tümünde ‘Türkler Ermenilere toplu kıyım uyguladı’ manşetleri görüyor. 25 Nisan 1915’ten bir yıl önce. Daha ortada tehcir yok. Ahmet Rüstem Bey, ‘Sen Wilson önce kendi kanlı ellerini bir temizle’ diyor. ‘Türkiye’ye kan dökücülük suçu atmadan önce sen kendi ellerini bir temizle, Kızılderililerin soyunu sen kırmadın mı’ diyor. ‘Zencilere sen Klu Klux Klan yapmıyor musun’ diyor. ‘Sen önce kendi ellerini temizle, sen ırkçı ve faşistsin, ondan sonra bana suç atarsan, eli temizdir diye cevap veririm, şu an ben sana cevap bile vermeye gerek bile duymuyorum’ diyor. Ahmet Rüstem Bey’in bu sözleri de manşet olunca, derhal Amerika’dan kovuluyor, ölüm tehditleri altında Türkiye’ye geliyor. Daha sonra Ahmet Rüstem Bey, Türklerin Ermeni soykırımı yapmadıklarına dair Fransızca bir kitap yayımlıyor 1920’de. Kitabın önsözünde diyor ki, ‘Ben Polonya kökenli Alfred Bilinsky, sonradan Müslüman olarak Ahmet Rüstem oldum, fakat ben ve ailem ekmek yediğimiz ülkeye ihanet etmeyiz. O nedenle ülkemi canım pahasına savunurum.’”
“SOYKIRIM DAMGASI KURŞUNLARA DÖNER” Malta Yargılaması’nda da hiçbir delil olmadığı için sözde Ermeni kırımıyla suçlanan Türklerin hepsinin beraat ettiklerini anımsatan Özakıncı, “Biz kaç defa yargılanacağız? Kaç defa ispatlamak zorundayız?” diye sordu. Özakıncı, şöyle dedi: “Dünya tarihi kitabının yazarı Herbert George Wells der ki, ‘Şayet biri size barbar diyorsa, hemen önleminizi alın. Çünkü o sizi barbarca ortadan kaldırmayı planlıyor demektir.’ Bugün ‘Soykırım desinler ne olur’, ‘Toprak verelim ne olur’, ‘Tazminat ödeyelim ne olur’ diyenlere şunu hatırlatırım: Bu ‘Türkler soykırımcıdır’ kararları ileride patlak verecek herhangi bir bölgesel savaşta namluların bize döndürülmesinde o ülke halkını ve erlerini motive etmekte kullanılacak. Soykırım damgası yersen, sadece toprak vermekle ve tazminat ödemekle kurtulamazsın. Soykırım damgası sana kurşun olarak döner çünkü Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiltere’de Başbakan Lloyd George Türklere ‘Barbardır ve yok edilmelidir’ demiştir. Bir kilise konuşmasında ‘Türkler barbar bir ırktır, sadece yıkmasını bilirler, onları Amerika’da Kızılderililere uygulanan yöntemle ortadan kaldıracağız’ diyor açık ve net biçimde. ‘Türkler insanlığın kanser hücresidir, kazıyacağız’ diyor. Bu söylemler sonra kurşuna dönüyor.”
“BÜTÜN BUNLAR, TÜRKİYE’YE YAPILACAK BİR SOYKIRIMA HAZIRLIKTIR” Papa Franciscus’un Türkiye’yi “soykırımcı” ilan ettiği açıklamasına da tepki gösteren Özakıncı, şunları kaydetti: “Papa’nın, Vatikan’ın IŞİD’den ne farkı varmış? İslamda Bilimin Yükselişi ve Çöküşü kitabımda bir bölüm, Papalığın yaptığı soykırımlarla dolu. Papalığın Yaptığı Mezhep Kıyımları kitabını Türkiye’de ilk kez bu kitabın içinde yayımladım. Papalık başka inançlılara odunla yakma cezası verir. Hatta Protestanların kemiklerini mezarlarından çıkarttırarak yaktırır ve küllerini savurur. Burada Papalığın işlediği cinayetlerin, isim isim kimleri öldürdüğünün listesi var. 300 bine yakın insan. Papalığın tarihi kanlıdır. Onu demek istiyorum. Ahmet Rüstem Bey gibi, ben de Papa’ya sesleneyim; sen önce kendi ellerini bir temizle Papa. Ey Vatikan, sen önce kendi tarihini bir temizle. Papalığın, Fransa’da yapılan ve 100 bini aşkın insanın öldüğü Protestan katliamını kutlayan madalyası da var bu kitapta. Vatikan, mezhep ayrılığı dolayısıyla ‘bu insanları doğrayın’ emri vermiştir ve bu emir yerine getirilmiştir. Bu katliamdan sonra da Papalık bir altın madalya yaptırmıştır. Bunu övünerek madalyalaştırmıştır. Hitler soykırımında da Vatikan’ın rolü var.
Bütün bunlar, Türkiye’ye yapılacak bir soykırıma hazırlıktır. George Wells’in dediği gibi, ‘Biri size sözle ‘barbar’ diye saldırmaya başlamışsa, hemen önlem al çünkü o seni barbarca ortadan kaldırmayı planlıyor.’ Bize soykırımcı damgasının kendi kendileriyle tutarsızlık teşkil edecek biçimde, geçmişteki tutumlarının tam tersine bir tavırla bugün damgalanmaya çalışılıyorsak bunun amacı; ileride bir savaşta bize kurşun sıkılmasını haklı gösterecek bir psikolojik zemin hazırlama çabasından ibarettir.”
18 Nisan 2015 21:56
Kanal B’de Levent Yıldız’ın sunduğu Söz İstanbul’da programına konuk olan Yazar Cengiz Özakıncı, Avrupa Parlamentosu (AP)’nda 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren karar tasarısının kabul edilmesini ve Papa Franciscus’un “20. yüzyılın ilk soykırımının Ermeni toplumuna karşı yapıldığı”na yönelik sözlerini değerlendirdi. Son bir hafta içindeki bu yaşananlara şaşırmadığını ifade eden Özakıncı, “Hiç şaşırmadım. Bunları hep ‘olacak şeyler’ olarak değerlendiriyorum. Fakat bunların olmasını önleyici bir siyasi çabayı yönetimimizde görmüyorum. Halkta var, bizlerde var. Aydınlar da halkın bir parçasıdır. Biz devlet görevlisi değiliz, devletten maaş almıyoruz. Sadece kendi imkanlarımızla yaptığımız araştırmaların sonuçlarını halkımızla paylaşıyoruz. Ve onları aydınlatmaya çalışıyoruz.” dedi.
TÜRKİYE’NİN MİLLETLER CEMİYETİ’NE GİRERKEN ÖNE SÜRDÜĞÜ KOŞUL Sözde Ermeni soykırımı yapıldığına yönelik propaganda çalışmasının 1933’te başladığını ifade eden Özakıncı, Avrupa Parlamentosu’nu oluşturan tüm ülkelerin yer aldığı ve (bugünün Birleşmiş Milletleri olan) Milletler Cemiyeti’nin 1930’lu yıllarda Türkiye’yi bu çatı altına katılmaya davet ettiğini, Türkiye’nin de katılma konusunda bir şart ortaya koyduğunu anlattı: “ ‘Ermeni soykırımı yaptınız’ propagandasına 1933’te başladılar Cumhuriyet döneminde ve Avrupa’da, Amerika’da. Ve Atatürk bu propagandayı bıçak gibi kesti. 1932 yılında Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne davet edilmiştir. Fakat Milletler Cemiyeti’nin davet etmek gibi bir kuralı yok. Milletler Cemiyeti’ne girmek isteyen ülke, belli formları dolduruyor, bir dilekçeyle başvuru yapıyor. Verdiği o başvuru dilekçesi, önce Azınlıklar Komisyonu’na gidiyor. Bu nokta çok önemli. O komisyon, başvuran ülkenin kendi içinde azınlıklara kötü muamele etmişliği var mı-yok mu bunu araştırıyor. Ona göre başvurusu kabul ya da reddediliyor. Türkiye Cumhuriyeti Milletler Cemiyeti’ne başvurmamıştır, Milletler Cemiyeti (Atatürk döneminde) Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi kurallarını bile çiğneyerek davet etmiştir. Bizim Dışişleri Bakanımız da verdiği cevapta, şunu demiştir: ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar yapmış olduğu iç ve dış hukuk işlemlerinin tümünü Milletler Cemiyeti yasalarına uygun olduğunun kabul edilmesi koşuluyla girer.’
“GEÇMİŞTE BİZİ İBRA EDEN ÜLKELER, ŞİMDİ KARALAMAK İSTİYORLAR” Ve Milletler Cemiyeti, Türkiye’nin bu talebini kabul ederek Türkiye’yi davet etmiştir. Ve Türkiye 1932 öncesi yaptığı bütün iç hukuk ve dış hukuk işlemlerinin uluslararası hukuka, devletler hukukuna uygun olduğunu kabul ederek Milletler Cemiyeti’ne alınmıştır. Milletler Cemiyeti’ni oluşturan ülkeler bugün Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’ye ‘soykırım yaptı’ diyorlar. Bu Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne geçmişi ibra edilerek alınmış olması gerçeğiyle, bugün aynı ülkelerin Türkiye’nin geçmişine kara çalma tutumu, Türkiye’ye Ermeni soykırımı yükleme tutumu, kendi içlerindeki en büyük çelişkidir. Bizim Dışişlerimiz pekâlâ Avrupa Parlamentosu’na şunu söyleyebilir: ‘Yahu sizi oluşturan ülkeler 1932 yılında bizim azınlıklarla ilgili tüm sorunlarımızı da ibra ederek, aklayarak almadı mı? Bizi ibra eden ülkeler, şimdi niye karalıyor? Bu o ülkelerin kendi iç çelişkisinden ibaret. Önce kendi çelişkilerini düzeltsinler.’ Dışişlerimiz bunu demeliydi. Ben söylüyorum, devletimizin de bunu söylemesini beklerim doğal olarak çünkü bu en güçlü argümanlarımızdan bir tanesidir.”
SOYKIRIM PROPAGANDASI YAPMAYI AMAÇLAYAN FİLM, TÜRKİYE’DE NASIL YANKI BULDU? Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesinden bir yıl sonra, ilk Ermeni soykırım propaganda çalışmalarının da başladığını dile getiren Özakıncı, ilk tohumları atılan kampanya kapsamında yazılan bir romanın, film haline getirileceğinin açıklanmasına, Türkiye’de yaşayan Ermenilerden yanıt geldiğini de açıkladı: “O dönemin Birleşmiş Milletleri olan Milletler Cemiyeti’ne, Cemiyet-i Akvam denilen Milletler Cemiyeti’ne Türkiye girdikten bir yıl sonra, Hitler Avrupası’nda Werfel isimli bir Musevi yazarın Musa Dağ’da Kırk Gün isimli bir romanı yayımlanmıştır. Bu Musevi yazar, romanında Türklerin Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni soykırımı yaptığını anlatmaktadır. Goebbels ve Hitler, bu romanın Almanya’da yayımlanmasına izin vermişlerdir. Burası çok önemlidir. Birkaç yıl sonra kendileri soykırım yapacaklar olanlar… Bu romanın daha sonra hemen Amerika’da İngilizcesi yayımlanmıştır. Yıl 1934, hemen Hollywood’da filme çekilmesine karar verilmiştir. Ve bizim Matbuat Umum Müdürlüğümüz tüm gazeteleri takip ettiğinden, ‘Türkler Ermeni katliamı, soykırımı yaptı’ diyen bir filmi Hollywood çekecek. Hemen bu Türk gazetelerine yansıyor. ‘Amerika’da Werfel isimli yazarın Türklere toplu katliamcılık yükleyen romanı filme çekiliyor’ haberi Türk gazetelerinde çıktığında ne oluyor biliyor musunuz? Ermeni yurttaşlarımız, Pangaltı Kilisesi’nde toplanıyorlar Werfel adlı o yazarın kitabını ve yazarın büyük bir fotoğrafını, portresini getirip kilisenin avlusuna koyuyorlar. Etrafında toplanarak, ‘Kahrolsun Werfel, kahrolsun Türklerle Ermenilerin dostluğunu bozmak isteyen böylesi soykırım filmleri, biz Türk Ermenileriyiz, öz be öz Türk yurttaşıyız, bu tür propagandalara karşıyız, Allah kahretsin böyle propagandaları’ diyerek hem o kitabı hem de yazarın portresini ateşe verirler.”
“TÜRKİYE’NİN VERDİĞİ NOTA KARŞISINDA AMERİKA’NIN PAÇALARI TUTUŞMUŞTU” Bütün Dünya dergisinde yıllardan bu yana yayımlanan belgeler ve yazılarda da, Türk basınında çıkan haberler ile Ermeni yurttaşlarımızın infialinin yer aldığını belirten Özakıncı, şöyle devam etti: “Hemen ardından Musevi yurttaşlarımız da sinagoglarında toplanırlar ve ‘Mademki Türkleri Ermeni kıyımcılığıyla suçlayan yazar bir Musevidir, biz o Museviyi istemiyoruz, biz Türklerin Ermeni kıyımı yapmadığını biliyoruz’ derler. Türk gazetelerinin bu infiali Amerikan gazetelerine yansıyor. Türk Dışişleri Amerika’ya nota veriyor. Böyle bir film yapılırsa Amerika ile tüm ilişkilerimizi kopartacağız. Birincisi, şayet Türkleri soykırımla itham eden o Hollywood filmi yapılacak olursa, ondan sonra hiçbir Hollywood filmi Türkiye’ye girmeyecek. İkincisi, Amerika’yla ilişkilerimizin tamamını gözden geçireceğiz. Bunun üzerine Amerika Dışişleri Hollywood şirketine ‘Sakın o filmi yapmayın’ diye baskı yapıyor. Amerika’nın ödü patlıyor! Atatürk Türkiyesi’nde ABD yönetiminin Türkiye’den gelen nota karşısında paçaları tutuşmuştur. Atatürk’ün kurmuş olduğu Balkan Paktı ülkeleri Yunanistan, Yugoslavya, Romanya gibi ülkeler de Amerika’ya peş peşe notalar veriyorlar. ‘Şayet Türklerin Ermeni kırımı yaptığı propagandasını yapacak bu film çekilecek olursa hiçbirimiz Hollywood filmlerini ülkemize sokmayacağız, boykot ediyoruz’ diyorlar. Fransa da, ‘Werfel’in filmi yapılırsa biz de Hollywood filmlerini boykot ediyoruz’ diyor.”
“AVRUPA DEVLETLERİNİN TUTUMU ENTELEKTÜEL AHLAKSIZLIKTIR” Avrupa Parlamentosu (AP)’nun ‘Türklerin Ermeni soykırımı yaptığına dair’ bir karar aldığını anımsatan Cengiz Özakıncı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kim toplanmış? 1934 yılında ‘Türkler Ermenilere kırım yaptı’ filmini protesto eden ülkeler mi toplanmış? Onlar mı şimdi ‘Türkiye Ermenileri kırdı’ diye karar veriyorlar? Onların 1934’teki tutumlarıyla, bugünkü tutumları arasındaki çelişkiyi açıklamak, bize değil onlara düşüyor. Ben bunu bir aydın olarak açıklamak istersem, iki sözcükle açıklarım: Entelektüel ahlaksızlık. Entelektüel ahlak, kendi kendisiyle tutarlı olmayı gerektirir. Mantığın çelişmezlik ilkesine saygıdır. Tutum ve davranışlarında tutarlılık ve sürekliliktir. Avrupa ülkelerinin hiçbirisi entelektüel tutarlılık ve entelektüel ahlak ilkelerini uygulamıyor. Ve hiçe sayarak çiğniyor. Biz bu ülkelerin şimdi yaptıklarına entelektüel ahlaktan yoksun tutum diyebiliriz. Ve her birine 1934’teki Ermeni propagandasına neden karşı çıkmıştınız o zaman sorusunu, Milletler Cemiyeti’ne neden almıştınız sorusunu sorabiliriz. Milletler Cemiyeti’ne alan da aynı Avrupa ülkeleri, 1934’te Ermeni propagandasına karşı çıkan da aynı Avrupa ülkeleridir. 2015’te ‘Ermeni soykırımı yaptınız’ diyen de aynı Avrupa ülkeleri… O zaman biz bu Avrupa ülkelerine bir ‘kendinize gelin’ diyelim.”
“SÖZDE SOYKIRIMIN PROPAGANDASI, GÖSTERİLEN BAŞLANGIÇ TARİHİNDEN DAHA ÖNCE BAŞLAMIŞTI” Sözde Ermeni soykırımı için verilen tarihin 24 Nisan 1915 olduğunun da altını çizen Özakıncı, bu tarihin çok daha öncesinde sözde ‘Ermeni soykırımı’ yayınlarının başladığını da açıkladı: “Polonya asıllı bir aileden gelen Ahmet Rüstem Bey (Alfred Bilinsky), daha sonradan Müslümanlığı benimsemiş bir ABD büyükelçimizdi. 1914 yılında ABD’ye tayin olup büyükelçilik görevine başladığı zaman, ABD gazetelerinin tümünde ‘Türkler Ermenilere toplu kıyım uyguladı’ manşetleri görüyor. 25 Nisan 1915’ten bir yıl önce. Daha ortada tehcir yok. Ahmet Rüstem Bey, ‘Sen Wilson önce kendi kanlı ellerini bir temizle’ diyor. ‘Türkiye’ye kan dökücülük suçu atmadan önce sen kendi ellerini bir temizle, Kızılderililerin soyunu sen kırmadın mı’ diyor. ‘Zencilere sen Klu Klux Klan yapmıyor musun’ diyor. ‘Sen önce kendi ellerini temizle, sen ırkçı ve faşistsin, ondan sonra bana suç atarsan, eli temizdir diye cevap veririm, şu an ben sana cevap bile vermeye gerek bile duymuyorum’ diyor. Ahmet Rüstem Bey’in bu sözleri de manşet olunca, derhal Amerika’dan kovuluyor, ölüm tehditleri altında Türkiye’ye geliyor. Daha sonra Ahmet Rüstem Bey, Türklerin Ermeni soykırımı yapmadıklarına dair Fransızca bir kitap yayımlıyor 1920’de. Kitabın önsözünde diyor ki, ‘Ben Polonya kökenli Alfred Bilinsky, sonradan Müslüman olarak Ahmet Rüstem oldum, fakat ben ve ailem ekmek yediğimiz ülkeye ihanet etmeyiz. O nedenle ülkemi canım pahasına savunurum.’”
“SOYKIRIM DAMGASI KURŞUNLARA DÖNER” Malta Yargılaması’nda da hiçbir delil olmadığı için sözde Ermeni kırımıyla suçlanan Türklerin hepsinin beraat ettiklerini anımsatan Özakıncı, “Biz kaç defa yargılanacağız? Kaç defa ispatlamak zorundayız?” diye sordu. Özakıncı, şöyle dedi: “Dünya tarihi kitabının yazarı Herbert George Wells der ki, ‘Şayet biri size barbar diyorsa, hemen önleminizi alın. Çünkü o sizi barbarca ortadan kaldırmayı planlıyor demektir.’ Bugün ‘Soykırım desinler ne olur’, ‘Toprak verelim ne olur’, ‘Tazminat ödeyelim ne olur’ diyenlere şunu hatırlatırım: Bu ‘Türkler soykırımcıdır’ kararları ileride patlak verecek herhangi bir bölgesel savaşta namluların bize döndürülmesinde o ülke halkını ve erlerini motive etmekte kullanılacak. Soykırım damgası yersen, sadece toprak vermekle ve tazminat ödemekle kurtulamazsın. Soykırım damgası sana kurşun olarak döner çünkü Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiltere’de Başbakan Lloyd George Türklere ‘Barbardır ve yok edilmelidir’ demiştir. Bir kilise konuşmasında ‘Türkler barbar bir ırktır, sadece yıkmasını bilirler, onları Amerika’da Kızılderililere uygulanan yöntemle ortadan kaldıracağız’ diyor açık ve net biçimde. ‘Türkler insanlığın kanser hücresidir, kazıyacağız’ diyor. Bu söylemler sonra kurşuna dönüyor.”
“BÜTÜN BUNLAR, TÜRKİYE’YE YAPILACAK BİR SOYKIRIMA HAZIRLIKTIR” Papa Franciscus’un Türkiye’yi “soykırımcı” ilan ettiği açıklamasına da tepki gösteren Özakıncı, şunları kaydetti: “Papa’nın, Vatikan’ın IŞİD’den ne farkı varmış? İslamda Bilimin Yükselişi ve Çöküşü kitabımda bir bölüm, Papalığın yaptığı soykırımlarla dolu. Papalığın Yaptığı Mezhep Kıyımları kitabını Türkiye’de ilk kez bu kitabın içinde yayımladım. Papalık başka inançlılara odunla yakma cezası verir. Hatta Protestanların kemiklerini mezarlarından çıkarttırarak yaktırır ve küllerini savurur. Burada Papalığın işlediği cinayetlerin, isim isim kimleri öldürdüğünün listesi var. 300 bine yakın insan. Papalığın tarihi kanlıdır. Onu demek istiyorum. Ahmet Rüstem Bey gibi, ben de Papa’ya sesleneyim; sen önce kendi ellerini bir temizle Papa. Ey Vatikan, sen önce kendi tarihini bir temizle. Papalığın, Fransa’da yapılan ve 100 bini aşkın insanın öldüğü Protestan katliamını kutlayan madalyası da var bu kitapta. Vatikan, mezhep ayrılığı dolayısıyla ‘bu insanları doğrayın’ emri vermiştir ve bu emir yerine getirilmiştir. Bu katliamdan sonra da Papalık bir altın madalya yaptırmıştır. Bunu övünerek madalyalaştırmıştır. Hitler soykırımında da Vatikan’ın rolü var.
Bütün bunlar, Türkiye’ye yapılacak bir soykırıma hazırlıktır. George Wells’in dediği gibi, ‘Biri size sözle ‘barbar’ diye saldırmaya başlamışsa, hemen önlem al çünkü o seni barbarca ortadan kaldırmayı planlıyor.’ Bize soykırımcı damgasının kendi kendileriyle tutarsızlık teşkil edecek biçimde, geçmişteki tutumlarının tam tersine bir tavırla bugün damgalanmaya çalışılıyorsak bunun amacı; ileride bir savaşta bize kurşun sıkılmasını haklı gösterecek bir psikolojik zemin hazırlama çabasından ibarettir.”