The Guardian: ‘Coniler ve Mehmetler’ sözleri kuşkuya gömüldü
Geçen yıl dünyadaki en yüksek gazetecilik ödülü “Pulitzer ödülü”nü kazanan liberal-sol The Guardian Gazetesi’nin, kendi de ödüllü yazarı Paul Daley, Cengiz Özakıncı’nın Bütün Dünya’da ortaya çıkardığı bu “tarihsel skandal”ı okurlarına, “Atatürk’ün Anzaklar hakkındaki ‘Coniler ve Mehmetler’ sözleri kuşkuya gömüldü” başlığıyla duyurdu ve yazısını şu yargıyla noktaladı: “Kesin bir aykırı kanıt ileri sürülmediği sürece Atatürk’ün 1934’te Anzak annelerine bir teselli olarak söylediği ileri sürülen bu sözler, tarihi açıdan yalnızca bir kuşkudan öteye geçemez.” Walkley ve P. Lyneham ödülleri sahibi yazar Paul Daley’in, Cengiz Özakıncı’nın Avustralya’da saygın tarihçilerin oluşturduğu Honest History sitesinde tam metin olarak yayımlanan iki makalesindeki kanıtlara yer verdiği makalesinin, tam metin çevirisi aynen şu şekilde:
“Atatürk’ün Anzaklar hakkındaki ‘Coniler ve Mehmetler’ sözleri kuşkuya gömüldü
Yapılan geniş araştırmalar; Atatürk’e atfedilen Türkler ve Avusturalyalılarla ilgili Gelibolu’daki samimi bir konuşmanın tarihsel bakımdan şüpheli olduğunu gösteriyor.
‘Kanlarını döken ve yaşamlarını yitiren kahramanlar… Şimdi dost bir ülkenin topraklarında yatıyorsunuz. Huzur içinde uyuyunuz. Bizim ülkemizin topraklarında yan yana yatan Coniler ile Mehmetlerin arasında bize göre bir fark yoktur. Siz, oğullarını uzak ülkelere gözyaşları içinde gönderen anneler… Sizin oğullarınız şimdi huzur içinde bizim bağrımızda yatıyorlar. Onlar da bu topraklarda yaşamlarını yitirdikten sonra, bizim çocuklarımız olmuşlardır.’ Birinci Dünya Savaşı boyunca Çanakkale’deki Osmanlı kuvvetlerine kumandanlık eden ve ardından bugünkü modern Türkiye’yi kuran Mustafa Kemal Atatürk’e atfedilen bu ünlü ve dokunaklı sözler, Gelibolu Anzak Koyu’ndaki de dâhil olmak üzere, üç kıtada yapılan saygı anıtlarında yer alıyor.
Bob Hawke’dan, Kevin Rudd’a ve Tony Abbott’a kadar Avustralyalı başbakanların tümü, 8 bin 700 Avustralyalı, 80 binden fazla Osmanlı askerinin yaşamını yitirdiği 1915’te Gelibolu’da yaşanan savaşta, Avusturalya ve Türkiye arasında özel bir oluştuğu izleniminin kabul edildiğini hatırlatmışlardır.
Avusturalya, Gelibolu’ya İngiliz saldırısının yüzüncü yılını anmaya hazırlanırken, 1934 yılında söylendiği ileri sürülen ve Avustralya’da kederli Anzak annelerine bir teselli biçiminde yorumlanan bu duygulu sözlerin gerçekliği, Atatürk’ün bu sözleri yazdığı ya da söylediğine dair hiçbir inandırıcı kanıt olmadığı itirazları ile reddediliyor.
Ülkesinin tarihi ve politikası konularında uzman bir yazar olan Cengiz Özakıncı, Atatürk’e ait olduğu iddia edilen bu alıntıyı 10 yıl boyunca araştırdı. Özakıncı, Türkçe bilgi ve kültür dergisi Bütün Dünya’nın Nisan sayısında, “İngilizce anıt ve yazıtlarda ‘Atatürk 1934’ imzasıyla yer alan bu sözler, Atatürk’e ait değil.” diye yazdı.
Bu arada, Avustralya’dan Honest History[1] isimli bir organizasyon da, bu konuda ayrıntılı bir araştırmaya girişti. Honest History, Anzak anıtlarında yer alan ifadelerin ‘gerçek bulgular olmadan’ yazıldığını söylüyor.
Avusturalya’nın önde gelen tarihçi ve yazarlarının üye oldukları bir araştırma grubu olan Honest History, Atatürk’ün konuşması olduğu iddia edilen araştırmaya ilişkin yazıları da yayınlıyor.
Honest History Sekreteri David Stephens: “Bunlar güzel sözler ama gerçekten Atatürk’ün söylediğini ya da yazdığını bilmiyoruz. Bu sözleri yinelemeye ve altına da hiçbir kanıt olmaksızın onun imzasını yazmaya devam edersek, bu durum anmaların da itibarını azaltacaktır. Yıllardan bu yana gerek Türkiye’de ve gerek Avusturalya’daki anma törenlerinde tekrarlayarak anıtlaştırdığımız bu sözler belki de sadece bir efsanedir.” Ve Anzak efsanesinin var olduğu bir ülkede, başka hiçbir efsane kendine yer bulamaz.
BARİZ BİR TARİHSEL YANLIŞ AKTARIM Duygusallık, belirli dönemlerde Anzakların efsaneleştirilmesi çabaları, yarım yamalak Türkçe-İngilizce çeviriler ve diplomatların kendi ülkeleri yararına yönlendirme girişimleri gibi nedenler; bu sözlerin 1938’de yaşamını yitiren Atatürk’e atfedilmesine yol açan tarihsel bir yanlış aktarım oluşturmuş gibi görünüyor. Bu sözleri, onun söylediği ya da yazdığına dair güvenilmez söylentiler dışında hiçbir kanıt yok.
Bu sözleri Atatürk’ün ‘söylemiş olması’; Bakanlıklar, eyalet hükümetleri, yerel yönetimler ve Avustralya Savaş Anıtı müzesi gibi devlet otoritelerinin ortak faydasınaydı ve bu sözleri İngiliz, Avustralyalı ve Yeni Zelendalıların ilk delegasyonu 1934’te Gelibolu’yu ziyaretlerinde yazdılar.
Avusturalya’daki Türk Büyükelçiliği, “Atatürk’ün Anzak annelerine sözleri” diyor.
Avustralya Savunma Bakanı Kevin Andrews, “Atatürk’ün sözleri”yle kısa süre önce Canberra’da bir uluslararası sempozyumu açtı. İngiliz bir konferans konuşmacısı, bu sözlerin Gelibolu hakkında yazılanlardan en sık tekrarlananı olduğunu söyledi ve yalnızca bir günde, konferans boyunca en az 4 kez dile getirildi. Gazeteciler kuşaklar boyunca bu sözlere atıfta bulundular.
2014’te New York Times’ta Anzak efsanesiyle ilgili yer alan bir makalede, şöyle deniliyordu: “Atatürk’ün 1934’te Anzak annelerine hitaben yazdığı ‘onlar da bu topraklarda yaşamlarını yitirdikten sonra, bizim çocuklarımız olmuşlardır’ ” Aynısı Guardian için de yapıldı.
Gelibolu’da 5. Avustralya Hafif Süvari Alayı’nda görev yapan bir Avustralyalı olan Kaptan Harry Wetherell, Kraliyet Deniz Subayları Derneği’nin organize ettiği ve Duchess of Richmond gemisiyle denize açılan 700 kişilik bir heyetle birlikte, Nisan-Mayıs 1934’te Çanakkale’deydi. Pek çok yere çelenkler bıraktılar. Ama bugün, söz edilen bu İngiliz ya da Avustralya basınında, Atatürk’ün adına söylenen bu ünlü sözleri bulmak güç.
Britanya İmparatorluğu ile ilgili böylesine duygusal içerikli sözler eğer Atatürk tarafından söylenmiş olsaydı, Atatürk’ün uzun süreli yol arkadaşı ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Türk ve Avustralya tarihi ile ilgili böylesine önemli ilaveler yapılırken, bu da kayda geçirilmiş olmaz mıydı?
Gazeteciler ve yazarlar zorlu yol kat ettiler. Buna, 1934 gezisini İngiliz gazeteler ve Sydney Morning Herald için kayda geçiren İngiliz Gelibolu gazisi Stanton Hope da dahil. Hope, “Çanakkale Valisi başkanlığındaki bir Türk heyet, Kanlı Sırt ve Conkbayırı’ndaki Yeni Zelanda anıtı için saygı duruşunda bulundu.” yazdı. Fakat aynı zamanlardaki hiçbir makalede, Şükrü Kaya’dan bahsetmedi. Hope’un 1934 sonlarında yayımlanan kitabı Gallipoli Revisited[2], bu zorlu anma yolculuğu ilgili daha ayrıntılı bilgi sundu.
Kitapta, Şükrü Kaya’nın çelenk töreninden bir fotoğrafı olmasına rağmen, Atatürk’ün olduğu iddia edilen konuşmadan bahsedilmiyor.
Ancak Sydney Morning Herald’a göre bu kutsal anma töreninin yolcuları, Atatürk’ten gelen bir mesajı kısaca ve dolaylı olarak duyuyorlar: “Tören nedeniyle gemide verilen öğle yemeğine başkanlık eden Türkiye’deki Britanya Büyükelçisi’ne bir mesaj gönderdi. ‘Samimi telgrafınızdan çok etkilendim. Bu kutsal yolculuğunuzda, hepinize iyi dileklerimi gönderiyorum’ sözlerinin yer aldığı telgraf okundu.” 1934’teki Anzak Günü’nde Atatürk, Avustralyalı The Star gazetesinin isteğine yanıt olarak bir demeç verdi. Atatürk, bu mesajında Avusturalyalılar ya da Yeni Zelandalılardan bahsetmemesine karşın, kastettiği Anzaklar olarak yorumlandı: “25 Nisan 1915’te Gelibolu’daki karaya çıkış ve yarımadada gerçekleşen çarpışma hiçbir zaman unutulmayacak. Burada kanlarını dökenler, tüm dünyaya kahramanlığı gösterdiler. Bu çarpışmada yaşanan kayıplar, ulusları için ne kadar da yürek dağlayıcıdır.” Atatürk’ün The Star gazetesine verdiği demeç, küçük farklılıklarla dünya genelindeki diğer gazetelerde de yayınlandı.
Bunun dört yıl öncesinde ise, Atatürk’ün yine Avustralya basından gelen bir isteğe yanıt olarak verdiği mesajda, Anzakları özellikle takdir ettiği bildirildi: “Türk halkı ve gelecek kuşaklarımız, görüşleri ne olursa olsun, bu dünya savaşını doğruları ve yanlışlarıyla saygı içinde ele alabilirler; Anzaklara ve onların bizim ordularımıza karşı savaşırken verdikleri mücadeleye saygısızlık göstermemeliyiz. Onlar, karşımızdaki herkesin imkânsız gördüğüne ulaşmalarına ramak kaldığını sonunda anladılar.” Bunlar kuşkusuz, Anzaklarla ilgili takdir edici duygulardır. Ama Atatürk’ün 1934’te söylediği iddia edilen ve şimdi tartışmalı olan “Coniler ve Mehmetler” konuşmasının ona atfedilmesi için duygusal bir bütünlük sağlamaya yetmiyor.
1931’deki Anzak Günü’nde yine basına yanıt veren Atatürk, Brisbane’in Daily Mail’ine, Anzakların önem verdikleri bir düşman olduğunu anlattı. Anıtların üzerinde yer alan ve Atatürk’ün olduğu iddia edilen ifadelere en yakın bulduğum, bu sözler oldu: “Türkler” dedi, “Gelibolu’nun rüzgârlı toprakları üzerindeki, kayıplarınızın çoğunluğunun sonsuz uykuya yattığı bölgeye her zaman saygı göstereceklerdir.” Atatürk’ün Daily Mail’e verdiği bu demeç ve diğerleri, benzer şiirsel çerçevelere sahipler; hatta belki de “Coniler ve Mehmetler” ifadelerine benzer duygusal ve diplomatik iyi niyetleri barındırıyorlar. Ama ona atfedilen “Coniler ve Mehmetler” ifadelerinin aynısı değiller.
Atatürk 1938 yılında yaşama gözlerini yumdu. Ve Avustralyalılar da onun ölümünün ardından yapılan haberleri takip ettiler. Gariptir ki, Atatürk’ün 1934’te söylediği iddia edilen ünlü ifadelere bu haberlerde hiçbir atıfta bulunulmadı.
Örneğin, Adelaide’in the Advertiser gazetesinde yayınlanan ölüm haberinde, şöyle denildi: “Dört yıl önceki Anzak Günü’nde Avustralya hükümetine gönderdiği mesajı hatırlatmazsak, onun olağanüstü yaşamındaki gözden kaçırılmayacak bir dönemi atlamış oluruz.” Gazete, ardından da Atatürk’ün The Star gazetesine verdiği demeçten alıntı yaptı.
‘GÜZEL SÖZLER’ Peki Atatürk’e atfedilen bu “Coniler ve Mehmetler” ifadeleri, tam olarak nasıl ve ne zaman Türkiye ve Avustralya’da böylesine yaygınlaştı?
1953 yılı Kasım ayında Türkiye’de yayımlanan Dünya Gazetesi’nde, 1934’te Gelibolu’da Atatürk adına, savaşan her iki tarafın kuvvetlerini de takdir eden bir söylev veren Şükrü Kaya’nın bir röportajına yer verildi. Özakıncı, Kaya’nın söylediği ‘iddia edilen’ sözleri aktarıyor: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Returned and Services League of Australia [3]’nın Yeni Güney Galler Şubesi Başkanı Sir William Yeo, beraberindeki 45 Gelibolu gazisini 1960 yılında Çanakkale’ye götürdü. Brisbane’de yayınlanan the Courier Mail gazetesinin 25 Nisan 1964 tarihli sayısına göre, Sir William Yeo ve beraberindekiler Gelibolu’da “Türk hükümetinden gelen özel bir mesajı” okudular. Ve bu mesaj şu ifadeleri içeriyordu: “Bu topraklarda kanlarını döken kahramanlar… Şimdi bağrımızda Mehmetçiklerimizle yan yana yatıyorsunuz. Uzak diyarlardan evlatlarını buraya harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur ve sükûn içerisindedirler. Toprağımıza düştükten sonra, bizim de evlatlarımız olmuşlardır.” Çanakkale’deki Anzak Koyu’nda, Avustralya Canberra’da ve Yeni Zelanda’nın başkenti Wellington’daki Anzak Anıtları’nda yer alan sözler birbirine benzer ifadelere ve duygusallığa sahip, ancak “Coniler ve Mehmetler” ifadesini birlikte içermiyor.
15 Nisan 1977’de emekli Türk öğretmen Tahsin Özeken ile yaşlı bir Gelibolu gazisi şans eseri karşılaştılar. Özeken’in elinde, “Belgelere Göre Eceabat Kılavuzu” isimli, 1969’da yayımlanmış bir kitap vardı. Özeken elindeki kitaptan, Atatürk’e atfedilen sözleri Avustralyalı Gelibolu gazisine okudu: “Bu memlekette kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız... Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı siliniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Diğer İngilizce çeviriler biraz değişiklik gösterebilir ama “Coniler ile Mehmetler arasında bir fark yoktur” gibi hiçbir ifade içermiyor. “Coniler”e hiçbir atıf yok.
Atatürk’e ait olduğu iddia edilen bu sözleri sevinçle karşılayan Avustralyalı Gelibolu gazisi ile Özeken birbirlerine yazışma adreslerini verdiler. Özeken, Avustralyalı Gelibolu gazisine kitapta yazılan bu sözleri not etti ve Avustralyalı yaşlı adam da ülkesine döndüğünde bunu Brisbane’de gazilerin bir araya geldikleri bir toplantıda okudu.
Avustralya’daki “Gelibolu Çeşmeleri Onur Kurulu Başkanı” Alan J. Campbell, “çok etkilendiklerini belirttiği” bu sözleri, yaptırmakta oldukları anıta yazıt olarak koymayı düşündü ve Özeken’e gönderdiği 12 Eylül 1977 günlü mektupta, Atatürk’ün bu sözleri hangi tarihte ve nerede söylediğinin belgesiyle birlikte kendisine bildirilmesini istedi. Özeken de, Campbell’ın bu mektubunu, 13 Ekim 1977 günü, Türk Tarih Kurumu’na iletti. Özeken’in elindeki kitapta geçen bu sözlerin hiçbir kaynağa dayanmadığını anlayan Uluğ İğdemir, mektupta kendilerine sorulan 1928-1931 tarihleri arasında, Atatürk’ün Çanakkale’deki muharebe yerlerine yaptığı hiçbir ziyaret olmadığını da tespit etti.
İğdemir, Campbell’ı yanıtlamak üzere hangi tarihte nerede söylendiğini araştırdığı bu sözlerin, Atatürk döneminde İçişleri Bakanlığı yapmış olan Şükrü Kaya’nın 10 Kasım 1953 günlü Dünya Gazetesi’nde yayımlanan söyleşisinde geçtiğini saptadı. Özakıncı, Atatürk’e atfedilen bu sözleri 10 yıl boyunca araştırdı ve 1934’te ne Atatürk ne de Şükrü Kaya tarafından böyle bir söylev verilmediği sonucuna ulaştı. Özakıncı, Campbell-İğdemir arasındaki yazışmaları, Başkent Üniversitesi’nin kültür yayını olan Bütün Dünya’da iki bölüm halinde yayınladı.[4]
Makalesinde, “ ‘Coniler ile Mehmetler arasında fark yoktur’ sözleri Atatürk’e ait değil” diye yazan Özakıncı, devam etti: “1969’da basılan Eceabat Kılavuzu’nda kaynağı belirtilmeksizin Atatürk’e ait denilerek yayımlanan bu sözler; Şükrü Kaya’nın 1953’te yayımlanan o söyleşisinde, Atatürk bizzat yazıp bana verdi diyerek aktardığı o sözlerdir.” 1953 yılında Dünya Gazetesi’nin Şükrü Kaya ile yaptığı röportaj bu nedenle önemli.
Şu açıkça görülmektedir ki, 1934’te söylendiği varsayılan ve Atatürk’e atfedilerek İngilizcesi budur diye anıtlara yazılan sözlerin benzeri, ilk kez halka açıklanmıştı.
Özakıncı, gazete röportajındaki Atatürk’e ait sözlerin, 1969’da yayımlanan Eceabat Kılavuzu’nda Atatürk’e atfedilenle aynı olduğunu söylüyor. Bu ikisi ayrıca, Sir Yeo’nun da 1960’ta Gelibolu’da duyduğu konuşmayla örtüşüyor.
Öyleyse, “Vatanımızda yan yana yatan Coniler ve Mehmetler arasında hiçbir fark yoktur” satırı, daha sonra 1978’de Campbell ve arkadaşı Joh Bjelke-Petersen tarafından Brisbane’de düzenlenen anıta nasıl konuluyor?
Öyle anlaşılıyor ki, Campbell kendince ya da belki diğerleriyle birlikte, böyle bir ekleme yapıyor.
İğdemir, Türk Tarih Kurumu adına Alan J. Campbell’e gönderdiği 10 Mart 1978 günlü resmi mektupta; “Atatürk’ün 1934’te Gelibolu’da İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya söylettiği çok anlamlı söylev” olarak nitelediği bu sözleri, İngilizce’ye çevirerek iletti.
7 Nisan 1978’de Campbell, Atatürk’ün söylevinin İngilizce çevirisini gönderen İğdemir’e, bu sözleri Brisbane’deki Roma Caddesi üzerinde bulunan anıta yazdıkları yanıtını verdi. Campbell İğdemir’e, “Gönderdiklerin biraz değişti. Ama bu değişiklik, ifadelerin öz anlamı ve duygusunu değiştirmedi.” diye yazdı. 18 Nisan 1978’de İğdemir Campbell’e merak içinde, Atatürk’ün konuşmasında neleri değiştirdiklerini sordu. 31 Mayıs’ta yanıt veren Campbell, yazının yer aldığı plakanın yakından göründüğü 3 fotoğraf gönderdi.
Özakıncı, makalesinde bunu detaylandırıyor: “1969’da yayımlanan Eceabat Kılavuzu’nda kaynağı belirtilmeksizin Atatürk’e ait denilerek yayımlanan bu sözler; Şükrü Kaya’nın 1953’te yayımlanan o söyleşisinde, Atatürk bizzat yazıp bana verdi diyerek aktardığı o sözlerdir. İğdemir, Alan J. Campbell’e gönderdiği resmi mektupta; “Atatürk’ün 1934’te Gelibolu’da İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya söylettiği çok anlamlı söylev” olarak nitelediği bu sözleri, İngilizce’ye çevirerek gönderir. Campbell, İğdemir’e gönderdiği 7 Nisan 1978 günlü mektupta, bu sözleri birazcık değiştirerek Atatürk imzasıyla Avustralya’da yaptırdıkları anıta koyduklarını bildirmiş ve anıtın bir fotoğrafını da 31 Mayıs 1978 günlü mektubunun ekinde İğdemir’e göndermiştir.
Fotoğrafa bakıldığında, Avustralyalıların yaptıkları “birazcık değişiklik”lerin; (ı)- metne “bizim için Johnnyler ile Mehmetler arasında bir fark yoktur” tümcesini sokmak; (ıı)- İğdemir’in 1934 olarak bildirdiği tarihi değiştirip 1931 yapmak; (ııı)- Atatürk’ün ön adını Kemal yerine Kamel biçiminde yazmak olduğu görülmektedir. İğdemir, Campbell’in mektubuna verdiği 8 Haziran 1978 günlü yanıtta; anıt fotoğrafında görünen 1931’in değiştirilip 1934 ve Kamel’in değiştirilip Kemal olarak yazılması gerektiğini bildirmiş; gelgelelim, Avustralyalıların Atatürk’ün sözü diyerek anıta sokuşturdukları “Johnnyler ile Mehmetler arasında bir fark yoktur.” tümcesinin çıkartılmasını istemeyip, “Atatürk’ün bu güzel sözleri” diyerek, yapılan eklemeyi güzel bulduğunu dile getirmiştir.” Devletin Atatürk tarafından 1931’de kurulan Tarih Kurumu’nun başkanı İğdemir, 1934 söylevinin iki farklı versiyonunu kullanıyor; Johnnyler’den söz etmeyen Türkçe biçimi ve değiştirilerek ilave yapılmış, Campbell tarafından da kabul gören biçimi.
Atatürk’e atfedilen bu ünlü sözler, Anzak anıtlarını ve Avustralya başbakanlarının konuşmalarını süslüyor, Anzak efsanesinin bir mihenk taşı gibi yükseliyordu. Özakıncı, “Ancak, 1934’te böyle bir söylev vermedi.” yazıyor.
“Canberra’da (Avustralya), Wellington’da (Yeni Zelanda) ve Arıburnu’nda (Türkiye) dikilmiş anıtlara “Atatürk 1934” imzasıyla İngilizce olarak kazınıp yalnızca “The Johnny”ler (ANZAK askerleri) ile onların analarına seslenen ve içinde Avustralyalı Alan J. Campbell’e ait olduğunu kanıtladığımız “Conilerle Mehmetler arasında bir fark yoktur” ibaresi bulunan sözler; Atatürk’e ait değildir.” Özakıncı, Atatürk’ün 1934’te Avustralya ile ilgili yaptığı tek açıklamanın, Anzak Günü için The Star gazetesine yaptığı kısa açıklama olduğunu yazıyor. Ayrıca, bu sözlerinin de yalnızca Anzaklara özgü olmadığına işaret ediyor. Özakıncı Şükrü Kaya’nın Gelibolu’da Atatürk adına bir söylev verdiğini ortaya koyuyor. Ancak bu 1931’de.
Özakıncı, Şükrü Kaya’nın Ağustos 1931’de son derece duygusal ve Gelibolu’da yaşamını yitiren yabancı askerleri de takdir eden bir konuşma yapmasına karşın, Türk kuvvetlerinin kahramanlıklarına çok daha büyük önem verdiğini ve savaşmış Anzak askerlerini “işgalciler” olarak tanımladığını resmi haber ajansından birebir aktarıyor. Kaya’nın Atatürk’ün adına Gelibolu Kemalyeri’nde 1931’de yaptığı kanıtlanmış bu konuşma, Atatürk’ün 1934 tarihli tartışmalı söylevinin yanında hafif kalıyor.
Özakıncı’nın İngilizcesini aktardığı Kaya’nın bu konuşmasında şu ifadeler yer alıyor: “Şeref ve iftiharla görüyoruz ki, bu yerin karşısında en büyük kuvvet ve kudret göstermiş olan büyük devletler de bu Kemalyeri’ne ve bu yere ismi verilmiş olan büyük Türk’e hürmetle takdirle bakmaktadırlar. Ben bu noktada yalnız bütün hassasiyetimin ifadesi olarak tek bir cümle söylemekle iktifa edeceğim: Vatanın müdafaası için burada aziz kanlarını döken Türk çocuklarına ebedi minnetler.
Bu büyük kahramanlar için henüz bir abide dikilmediğini görüyorum. Bundan fazla müteessir olmak istemem. Biliyoruz ki, bu aziz kahramanların kurdukları ve korudukları yıkılmaz Türk vatanı onların hatıralarını daima taziz ettirecek ifade ve manzarası cihanşümul, en yüksek bir abidedir. Karşıda da bizimle harp etmiş insanların mezarlarını ve abidelerini görüyoruz. Orada yatanları da takdir ederiz. Medeniyet tarihi yarın karşı karşıya yatanlardan hangisinin fedakarlığını daha haklı ve daha insani bulacak ve daha ziyade takdir edecektir. Tecavüz etmiş onların abidelerini mi, yoksa vatanını müdafaa eden kahramanların hâlâ el uzatılmamış mukaddes taş ve toprak halinde bırakılmış olan bu izleri, bu kahraman izlerini mi?
Karşımızda mezarlar bırakan milletler, bizim bu samimi ve çok yeni mahiyette noktai nazarlarımızı iyi telakki ederlerse bu karşılıklı mezarlar aramızda kin, husumet ve ölmez hisleri yerine muhabbet, dostluk temin eder. Ben, mensup olduğum Türk içtimai heyetinin kurduğu Cumhuriyet hükumetinin mesul bir adamı olarak arz ederim ki, Türk milleti bu karşılıklı abidelere hürmetle bakar ve iki tarafın ölülerini rahmetle yadederken dimağında ve vicdanında yaşıyan samimi temenni: Bu ölü abidelerin bir daha dikilmemesi bilakis bunları kuranlar arasında insanlık münasebetlerinin, insanlık bağlarının yükselmesidir.” Özakıncı araştırmasını sonuçlandırıyor: “Sağlığında yayımlanmış yazı, söylev ve demeçleri, kendisinin dünya barışına yönelik özlü güzel sözleriyle dopdoluyken; Atatürk’ün barışçılığını, insancıllığını, kendisine ait sözlerle anlatmak yerine; başkalarına ait şiirsel sözlerin altına onun imzasını koyarak anlatmanın gereği var mıdır?” Yanıt, elbette kesinlikle hayır. Ancak, Atatürk adına Kaya’nın 1934’te söylediği ileri sürülen bu sözler, 1960’larda ilk kez Yeo tarafından üstünkörü de olsa Avustralyalılara ulaştırıldığından, yeniden gündeme geldiğinde pek de yadırganmamıştı.
Onların sonsuz uykuya yatmış büyüklerini ayrı tutmaları, Avustralyalıları ve Yeni Zelandalıları da kapsayan İngiliz güçlerinin, yani Mehmetlerin yanındaki Conilerin işgalciler oldukları gerçeğinden kaynaklanıyor. Bu sözler aynı zamanda; eski düşmanlar arasındaki ikili ilişkiler için uygun bir mihenk taşı ve en azından Anzak kültürel mirası ve turizmi için de sembol haline geliyor.
Atatürk’ün “Coniler ve Mehmetler” konuşması efsanesi, bir gazete röportajından başlayarak; 1953’te yaşamını yitiren başkanın yaşlılığının ve fanatizminin de etkisiyle bir söylenti olarak canlanmış olabilir. Ancak 1980’lerin ortalarından itibaren hem Avustralya hem de Anzak Koyu’ndaki anıtları on binlerce Anzak torununun ziyaret ederek Atatürk’ün sözlerini okumasıyla, yüksek sesle dile getirilen tarihsel bir anı haline geldi.
Aynı zamanda, bu sözlerin yer aldığı Canberra’daki Anzak Anıtı da, bir düşman ordusunun komutanına adanmış tek anıt oldu.
1960 yılında Yeo’nun beraberindeki heyete Türk görevli tarafından anlatılan ve Coniler ile Mehmetler ifadelerini içermeyen konuşma da, Şükrü Kaya röportajının bir diğer versiyonu muydu? 1969’da yayımlanan Eceabat Kılavuzu’nda yer alan ve yine Coniler ile Mehmetler ifadelerinin olmadığı versiyon da, Kaya’nın röportajına mı dayanıyordu?
Bizim bugüne dek bildiğimiz ve Atatürk’e atfedilen “Coniler ve Mehmetler” sözlerinin; Atatürk, Şükrü Kaya ya da bir başkası tarafından, 1934’te, 1931’de ya da Atatürk’ün 1938’deki ölümüne dek yazıldığına ya da konuşulduğuna dair, Kaya’nın röportajının ötesinde hiçbir kanıt yok.
Ama bu, sayısız dünya liderinin ve devlet adamının bu sözlere defalarca atıfta bulunmasına bir son vermeye yetmedi.
Bu röportaj yapıldığında yaşlı bir adam olan Şükrü Kaya, belki de röportajın büyük lider Atatürk’ün ölümünün 15. yıldönümüne rastlamasının duygusallığıyla, Atatürk adına Gelibolu’da verdiği söylevin 1931 olduğu kanıtlanan tarihini, 1934’le mi karıştırmıştı?
Belki. Öyle bile olsa, 3 kıtadaki Anzak anıtlarında yer alarak neredeyse kutsanmış, hatta birçok Avustralya başbakanının da dudaklarında anıtlaşmış sözlerle, Kaya’nın 1931’deki konuşması neredeyse hiç benzeşmiyor.
Tüm bunlar bizi, devlet görevlisi olarak görev yaptığı Birinci Dünya Savaşı sırasında adı Ermeni soykırımına karışan, ardından 1930’ların sonlarında Dersim’deki Kürt katliamı sırasında da Atatürk’ün bakanlarından biri olan Şükrü Kaya’ya ve 1953 tarihine geri götürüyor.
Tarih her zaman yoruma ve tartışmaya açıktır. Sağlam bir tarih ise ancak gerçeğin zemininde olabilir.
Kesin bir aykırı kanıt ileri sürülmediği sürece Atatürk’ün 1934’te Anzak annelerine bir teselli olarak söylediği ileri sürülen bu sözler, tarihi açıdan yalnızca bir kuşkudan öteye geçemez.
Bu, Anzak efsanelerinin ne kadar ileri gidebileceğinin de halen tam anlamıyla sınanmamış olduğunun kanıtıdır.”
Geçen yıl dünyadaki en yüksek gazetecilik ödülü “Pulitzer ödülü”nü kazanan liberal-sol The Guardian Gazetesi’nin, kendi de ödüllü yazarı Paul Daley, Cengiz Özakıncı’nın Bütün Dünya’da ortaya çıkardığı bu “tarihsel skandal”ı okurlarına, “Atatürk’ün Anzaklar hakkındaki ‘Coniler ve Mehmetler’ sözleri kuşkuya gömüldü” başlığıyla duyurdu ve yazısını şu yargıyla noktaladı: “Kesin bir aykırı kanıt ileri sürülmediği sürece Atatürk’ün 1934’te Anzak annelerine bir teselli olarak söylediği ileri sürülen bu sözler, tarihi açıdan yalnızca bir kuşkudan öteye geçemez.” Walkley ve P. Lyneham ödülleri sahibi yazar Paul Daley’in, Cengiz Özakıncı’nın Avustralya’da saygın tarihçilerin oluşturduğu Honest History sitesinde tam metin olarak yayımlanan iki makalesindeki kanıtlara yer verdiği makalesinin, tam metin çevirisi aynen şu şekilde:
“Atatürk’ün Anzaklar hakkındaki ‘Coniler ve Mehmetler’ sözleri kuşkuya gömüldü
Yapılan geniş araştırmalar; Atatürk’e atfedilen Türkler ve Avusturalyalılarla ilgili Gelibolu’daki samimi bir konuşmanın tarihsel bakımdan şüpheli olduğunu gösteriyor.
‘Kanlarını döken ve yaşamlarını yitiren kahramanlar… Şimdi dost bir ülkenin topraklarında yatıyorsunuz. Huzur içinde uyuyunuz. Bizim ülkemizin topraklarında yan yana yatan Coniler ile Mehmetlerin arasında bize göre bir fark yoktur. Siz, oğullarını uzak ülkelere gözyaşları içinde gönderen anneler… Sizin oğullarınız şimdi huzur içinde bizim bağrımızda yatıyorlar. Onlar da bu topraklarda yaşamlarını yitirdikten sonra, bizim çocuklarımız olmuşlardır.’ Birinci Dünya Savaşı boyunca Çanakkale’deki Osmanlı kuvvetlerine kumandanlık eden ve ardından bugünkü modern Türkiye’yi kuran Mustafa Kemal Atatürk’e atfedilen bu ünlü ve dokunaklı sözler, Gelibolu Anzak Koyu’ndaki de dâhil olmak üzere, üç kıtada yapılan saygı anıtlarında yer alıyor.
Bob Hawke’dan, Kevin Rudd’a ve Tony Abbott’a kadar Avustralyalı başbakanların tümü, 8 bin 700 Avustralyalı, 80 binden fazla Osmanlı askerinin yaşamını yitirdiği 1915’te Gelibolu’da yaşanan savaşta, Avusturalya ve Türkiye arasında özel bir oluştuğu izleniminin kabul edildiğini hatırlatmışlardır.
Avusturalya, Gelibolu’ya İngiliz saldırısının yüzüncü yılını anmaya hazırlanırken, 1934 yılında söylendiği ileri sürülen ve Avustralya’da kederli Anzak annelerine bir teselli biçiminde yorumlanan bu duygulu sözlerin gerçekliği, Atatürk’ün bu sözleri yazdığı ya da söylediğine dair hiçbir inandırıcı kanıt olmadığı itirazları ile reddediliyor.
Ülkesinin tarihi ve politikası konularında uzman bir yazar olan Cengiz Özakıncı, Atatürk’e ait olduğu iddia edilen bu alıntıyı 10 yıl boyunca araştırdı. Özakıncı, Türkçe bilgi ve kültür dergisi Bütün Dünya’nın Nisan sayısında, “İngilizce anıt ve yazıtlarda ‘Atatürk 1934’ imzasıyla yer alan bu sözler, Atatürk’e ait değil.” diye yazdı.
Bu arada, Avustralya’dan Honest History[1] isimli bir organizasyon da, bu konuda ayrıntılı bir araştırmaya girişti. Honest History, Anzak anıtlarında yer alan ifadelerin ‘gerçek bulgular olmadan’ yazıldığını söylüyor.
Avusturalya’nın önde gelen tarihçi ve yazarlarının üye oldukları bir araştırma grubu olan Honest History, Atatürk’ün konuşması olduğu iddia edilen araştırmaya ilişkin yazıları da yayınlıyor.
Honest History Sekreteri David Stephens: “Bunlar güzel sözler ama gerçekten Atatürk’ün söylediğini ya da yazdığını bilmiyoruz. Bu sözleri yinelemeye ve altına da hiçbir kanıt olmaksızın onun imzasını yazmaya devam edersek, bu durum anmaların da itibarını azaltacaktır. Yıllardan bu yana gerek Türkiye’de ve gerek Avusturalya’daki anma törenlerinde tekrarlayarak anıtlaştırdığımız bu sözler belki de sadece bir efsanedir.” Ve Anzak efsanesinin var olduğu bir ülkede, başka hiçbir efsane kendine yer bulamaz.
BARİZ BİR TARİHSEL YANLIŞ AKTARIM Duygusallık, belirli dönemlerde Anzakların efsaneleştirilmesi çabaları, yarım yamalak Türkçe-İngilizce çeviriler ve diplomatların kendi ülkeleri yararına yönlendirme girişimleri gibi nedenler; bu sözlerin 1938’de yaşamını yitiren Atatürk’e atfedilmesine yol açan tarihsel bir yanlış aktarım oluşturmuş gibi görünüyor. Bu sözleri, onun söylediği ya da yazdığına dair güvenilmez söylentiler dışında hiçbir kanıt yok.
Bu sözleri Atatürk’ün ‘söylemiş olması’; Bakanlıklar, eyalet hükümetleri, yerel yönetimler ve Avustralya Savaş Anıtı müzesi gibi devlet otoritelerinin ortak faydasınaydı ve bu sözleri İngiliz, Avustralyalı ve Yeni Zelendalıların ilk delegasyonu 1934’te Gelibolu’yu ziyaretlerinde yazdılar.
Avusturalya’daki Türk Büyükelçiliği, “Atatürk’ün Anzak annelerine sözleri” diyor.
Avustralya Savunma Bakanı Kevin Andrews, “Atatürk’ün sözleri”yle kısa süre önce Canberra’da bir uluslararası sempozyumu açtı. İngiliz bir konferans konuşmacısı, bu sözlerin Gelibolu hakkında yazılanlardan en sık tekrarlananı olduğunu söyledi ve yalnızca bir günde, konferans boyunca en az 4 kez dile getirildi. Gazeteciler kuşaklar boyunca bu sözlere atıfta bulundular.
2014’te New York Times’ta Anzak efsanesiyle ilgili yer alan bir makalede, şöyle deniliyordu: “Atatürk’ün 1934’te Anzak annelerine hitaben yazdığı ‘onlar da bu topraklarda yaşamlarını yitirdikten sonra, bizim çocuklarımız olmuşlardır’ ” Aynısı Guardian için de yapıldı.
Gelibolu’da 5. Avustralya Hafif Süvari Alayı’nda görev yapan bir Avustralyalı olan Kaptan Harry Wetherell, Kraliyet Deniz Subayları Derneği’nin organize ettiği ve Duchess of Richmond gemisiyle denize açılan 700 kişilik bir heyetle birlikte, Nisan-Mayıs 1934’te Çanakkale’deydi. Pek çok yere çelenkler bıraktılar. Ama bugün, söz edilen bu İngiliz ya da Avustralya basınında, Atatürk’ün adına söylenen bu ünlü sözleri bulmak güç.
Britanya İmparatorluğu ile ilgili böylesine duygusal içerikli sözler eğer Atatürk tarafından söylenmiş olsaydı, Atatürk’ün uzun süreli yol arkadaşı ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Türk ve Avustralya tarihi ile ilgili böylesine önemli ilaveler yapılırken, bu da kayda geçirilmiş olmaz mıydı?
Gazeteciler ve yazarlar zorlu yol kat ettiler. Buna, 1934 gezisini İngiliz gazeteler ve Sydney Morning Herald için kayda geçiren İngiliz Gelibolu gazisi Stanton Hope da dahil. Hope, “Çanakkale Valisi başkanlığındaki bir Türk heyet, Kanlı Sırt ve Conkbayırı’ndaki Yeni Zelanda anıtı için saygı duruşunda bulundu.” yazdı. Fakat aynı zamanlardaki hiçbir makalede, Şükrü Kaya’dan bahsetmedi. Hope’un 1934 sonlarında yayımlanan kitabı Gallipoli Revisited[2], bu zorlu anma yolculuğu ilgili daha ayrıntılı bilgi sundu.
Kitapta, Şükrü Kaya’nın çelenk töreninden bir fotoğrafı olmasına rağmen, Atatürk’ün olduğu iddia edilen konuşmadan bahsedilmiyor.
Ancak Sydney Morning Herald’a göre bu kutsal anma töreninin yolcuları, Atatürk’ten gelen bir mesajı kısaca ve dolaylı olarak duyuyorlar: “Tören nedeniyle gemide verilen öğle yemeğine başkanlık eden Türkiye’deki Britanya Büyükelçisi’ne bir mesaj gönderdi. ‘Samimi telgrafınızdan çok etkilendim. Bu kutsal yolculuğunuzda, hepinize iyi dileklerimi gönderiyorum’ sözlerinin yer aldığı telgraf okundu.” 1934’teki Anzak Günü’nde Atatürk, Avustralyalı The Star gazetesinin isteğine yanıt olarak bir demeç verdi. Atatürk, bu mesajında Avusturalyalılar ya da Yeni Zelandalılardan bahsetmemesine karşın, kastettiği Anzaklar olarak yorumlandı: “25 Nisan 1915’te Gelibolu’daki karaya çıkış ve yarımadada gerçekleşen çarpışma hiçbir zaman unutulmayacak. Burada kanlarını dökenler, tüm dünyaya kahramanlığı gösterdiler. Bu çarpışmada yaşanan kayıplar, ulusları için ne kadar da yürek dağlayıcıdır.” Atatürk’ün The Star gazetesine verdiği demeç, küçük farklılıklarla dünya genelindeki diğer gazetelerde de yayınlandı.
Bunun dört yıl öncesinde ise, Atatürk’ün yine Avustralya basından gelen bir isteğe yanıt olarak verdiği mesajda, Anzakları özellikle takdir ettiği bildirildi: “Türk halkı ve gelecek kuşaklarımız, görüşleri ne olursa olsun, bu dünya savaşını doğruları ve yanlışlarıyla saygı içinde ele alabilirler; Anzaklara ve onların bizim ordularımıza karşı savaşırken verdikleri mücadeleye saygısızlık göstermemeliyiz. Onlar, karşımızdaki herkesin imkânsız gördüğüne ulaşmalarına ramak kaldığını sonunda anladılar.” Bunlar kuşkusuz, Anzaklarla ilgili takdir edici duygulardır. Ama Atatürk’ün 1934’te söylediği iddia edilen ve şimdi tartışmalı olan “Coniler ve Mehmetler” konuşmasının ona atfedilmesi için duygusal bir bütünlük sağlamaya yetmiyor.
1931’deki Anzak Günü’nde yine basına yanıt veren Atatürk, Brisbane’in Daily Mail’ine, Anzakların önem verdikleri bir düşman olduğunu anlattı. Anıtların üzerinde yer alan ve Atatürk’ün olduğu iddia edilen ifadelere en yakın bulduğum, bu sözler oldu: “Türkler” dedi, “Gelibolu’nun rüzgârlı toprakları üzerindeki, kayıplarınızın çoğunluğunun sonsuz uykuya yattığı bölgeye her zaman saygı göstereceklerdir.” Atatürk’ün Daily Mail’e verdiği bu demeç ve diğerleri, benzer şiirsel çerçevelere sahipler; hatta belki de “Coniler ve Mehmetler” ifadelerine benzer duygusal ve diplomatik iyi niyetleri barındırıyorlar. Ama ona atfedilen “Coniler ve Mehmetler” ifadelerinin aynısı değiller.
Atatürk 1938 yılında yaşama gözlerini yumdu. Ve Avustralyalılar da onun ölümünün ardından yapılan haberleri takip ettiler. Gariptir ki, Atatürk’ün 1934’te söylediği iddia edilen ünlü ifadelere bu haberlerde hiçbir atıfta bulunulmadı.
Örneğin, Adelaide’in the Advertiser gazetesinde yayınlanan ölüm haberinde, şöyle denildi: “Dört yıl önceki Anzak Günü’nde Avustralya hükümetine gönderdiği mesajı hatırlatmazsak, onun olağanüstü yaşamındaki gözden kaçırılmayacak bir dönemi atlamış oluruz.” Gazete, ardından da Atatürk’ün The Star gazetesine verdiği demeçten alıntı yaptı.
‘GÜZEL SÖZLER’ Peki Atatürk’e atfedilen bu “Coniler ve Mehmetler” ifadeleri, tam olarak nasıl ve ne zaman Türkiye ve Avustralya’da böylesine yaygınlaştı?
1953 yılı Kasım ayında Türkiye’de yayımlanan Dünya Gazetesi’nde, 1934’te Gelibolu’da Atatürk adına, savaşan her iki tarafın kuvvetlerini de takdir eden bir söylev veren Şükrü Kaya’nın bir röportajına yer verildi. Özakıncı, Kaya’nın söylediği ‘iddia edilen’ sözleri aktarıyor: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Returned and Services League of Australia [3]’nın Yeni Güney Galler Şubesi Başkanı Sir William Yeo, beraberindeki 45 Gelibolu gazisini 1960 yılında Çanakkale’ye götürdü. Brisbane’de yayınlanan the Courier Mail gazetesinin 25 Nisan 1964 tarihli sayısına göre, Sir William Yeo ve beraberindekiler Gelibolu’da “Türk hükümetinden gelen özel bir mesajı” okudular. Ve bu mesaj şu ifadeleri içeriyordu: “Bu topraklarda kanlarını döken kahramanlar… Şimdi bağrımızda Mehmetçiklerimizle yan yana yatıyorsunuz. Uzak diyarlardan evlatlarını buraya harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur ve sükûn içerisindedirler. Toprağımıza düştükten sonra, bizim de evlatlarımız olmuşlardır.” Çanakkale’deki Anzak Koyu’nda, Avustralya Canberra’da ve Yeni Zelanda’nın başkenti Wellington’daki Anzak Anıtları’nda yer alan sözler birbirine benzer ifadelere ve duygusallığa sahip, ancak “Coniler ve Mehmetler” ifadesini birlikte içermiyor.
15 Nisan 1977’de emekli Türk öğretmen Tahsin Özeken ile yaşlı bir Gelibolu gazisi şans eseri karşılaştılar. Özeken’in elinde, “Belgelere Göre Eceabat Kılavuzu” isimli, 1969’da yayımlanmış bir kitap vardı. Özeken elindeki kitaptan, Atatürk’e atfedilen sözleri Avustralyalı Gelibolu gazisine okudu: “Bu memlekette kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız... Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı siliniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Diğer İngilizce çeviriler biraz değişiklik gösterebilir ama “Coniler ile Mehmetler arasında bir fark yoktur” gibi hiçbir ifade içermiyor. “Coniler”e hiçbir atıf yok.
Atatürk’e ait olduğu iddia edilen bu sözleri sevinçle karşılayan Avustralyalı Gelibolu gazisi ile Özeken birbirlerine yazışma adreslerini verdiler. Özeken, Avustralyalı Gelibolu gazisine kitapta yazılan bu sözleri not etti ve Avustralyalı yaşlı adam da ülkesine döndüğünde bunu Brisbane’de gazilerin bir araya geldikleri bir toplantıda okudu.
Avustralya’daki “Gelibolu Çeşmeleri Onur Kurulu Başkanı” Alan J. Campbell, “çok etkilendiklerini belirttiği” bu sözleri, yaptırmakta oldukları anıta yazıt olarak koymayı düşündü ve Özeken’e gönderdiği 12 Eylül 1977 günlü mektupta, Atatürk’ün bu sözleri hangi tarihte ve nerede söylediğinin belgesiyle birlikte kendisine bildirilmesini istedi. Özeken de, Campbell’ın bu mektubunu, 13 Ekim 1977 günü, Türk Tarih Kurumu’na iletti. Özeken’in elindeki kitapta geçen bu sözlerin hiçbir kaynağa dayanmadığını anlayan Uluğ İğdemir, mektupta kendilerine sorulan 1928-1931 tarihleri arasında, Atatürk’ün Çanakkale’deki muharebe yerlerine yaptığı hiçbir ziyaret olmadığını da tespit etti.
İğdemir, Campbell’ı yanıtlamak üzere hangi tarihte nerede söylendiğini araştırdığı bu sözlerin, Atatürk döneminde İçişleri Bakanlığı yapmış olan Şükrü Kaya’nın 10 Kasım 1953 günlü Dünya Gazetesi’nde yayımlanan söyleşisinde geçtiğini saptadı. Özakıncı, Atatürk’e atfedilen bu sözleri 10 yıl boyunca araştırdı ve 1934’te ne Atatürk ne de Şükrü Kaya tarafından böyle bir söylev verilmediği sonucuna ulaştı. Özakıncı, Campbell-İğdemir arasındaki yazışmaları, Başkent Üniversitesi’nin kültür yayını olan Bütün Dünya’da iki bölüm halinde yayınladı.[4]
Makalesinde, “ ‘Coniler ile Mehmetler arasında fark yoktur’ sözleri Atatürk’e ait değil” diye yazan Özakıncı, devam etti: “1969’da basılan Eceabat Kılavuzu’nda kaynağı belirtilmeksizin Atatürk’e ait denilerek yayımlanan bu sözler; Şükrü Kaya’nın 1953’te yayımlanan o söyleşisinde, Atatürk bizzat yazıp bana verdi diyerek aktardığı o sözlerdir.” 1953 yılında Dünya Gazetesi’nin Şükrü Kaya ile yaptığı röportaj bu nedenle önemli.
Şu açıkça görülmektedir ki, 1934’te söylendiği varsayılan ve Atatürk’e atfedilerek İngilizcesi budur diye anıtlara yazılan sözlerin benzeri, ilk kez halka açıklanmıştı.
Özakıncı, gazete röportajındaki Atatürk’e ait sözlerin, 1969’da yayımlanan Eceabat Kılavuzu’nda Atatürk’e atfedilenle aynı olduğunu söylüyor. Bu ikisi ayrıca, Sir Yeo’nun da 1960’ta Gelibolu’da duyduğu konuşmayla örtüşüyor.
Öyleyse, “Vatanımızda yan yana yatan Coniler ve Mehmetler arasında hiçbir fark yoktur” satırı, daha sonra 1978’de Campbell ve arkadaşı Joh Bjelke-Petersen tarafından Brisbane’de düzenlenen anıta nasıl konuluyor?
Öyle anlaşılıyor ki, Campbell kendince ya da belki diğerleriyle birlikte, böyle bir ekleme yapıyor.
İğdemir, Türk Tarih Kurumu adına Alan J. Campbell’e gönderdiği 10 Mart 1978 günlü resmi mektupta; “Atatürk’ün 1934’te Gelibolu’da İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya söylettiği çok anlamlı söylev” olarak nitelediği bu sözleri, İngilizce’ye çevirerek iletti.
7 Nisan 1978’de Campbell, Atatürk’ün söylevinin İngilizce çevirisini gönderen İğdemir’e, bu sözleri Brisbane’deki Roma Caddesi üzerinde bulunan anıta yazdıkları yanıtını verdi. Campbell İğdemir’e, “Gönderdiklerin biraz değişti. Ama bu değişiklik, ifadelerin öz anlamı ve duygusunu değiştirmedi.” diye yazdı. 18 Nisan 1978’de İğdemir Campbell’e merak içinde, Atatürk’ün konuşmasında neleri değiştirdiklerini sordu. 31 Mayıs’ta yanıt veren Campbell, yazının yer aldığı plakanın yakından göründüğü 3 fotoğraf gönderdi.
Özakıncı, makalesinde bunu detaylandırıyor: “1969’da yayımlanan Eceabat Kılavuzu’nda kaynağı belirtilmeksizin Atatürk’e ait denilerek yayımlanan bu sözler; Şükrü Kaya’nın 1953’te yayımlanan o söyleşisinde, Atatürk bizzat yazıp bana verdi diyerek aktardığı o sözlerdir. İğdemir, Alan J. Campbell’e gönderdiği resmi mektupta; “Atatürk’ün 1934’te Gelibolu’da İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya söylettiği çok anlamlı söylev” olarak nitelediği bu sözleri, İngilizce’ye çevirerek gönderir. Campbell, İğdemir’e gönderdiği 7 Nisan 1978 günlü mektupta, bu sözleri birazcık değiştirerek Atatürk imzasıyla Avustralya’da yaptırdıkları anıta koyduklarını bildirmiş ve anıtın bir fotoğrafını da 31 Mayıs 1978 günlü mektubunun ekinde İğdemir’e göndermiştir.
Fotoğrafa bakıldığında, Avustralyalıların yaptıkları “birazcık değişiklik”lerin; (ı)- metne “bizim için Johnnyler ile Mehmetler arasında bir fark yoktur” tümcesini sokmak; (ıı)- İğdemir’in 1934 olarak bildirdiği tarihi değiştirip 1931 yapmak; (ııı)- Atatürk’ün ön adını Kemal yerine Kamel biçiminde yazmak olduğu görülmektedir. İğdemir, Campbell’in mektubuna verdiği 8 Haziran 1978 günlü yanıtta; anıt fotoğrafında görünen 1931’in değiştirilip 1934 ve Kamel’in değiştirilip Kemal olarak yazılması gerektiğini bildirmiş; gelgelelim, Avustralyalıların Atatürk’ün sözü diyerek anıta sokuşturdukları “Johnnyler ile Mehmetler arasında bir fark yoktur.” tümcesinin çıkartılmasını istemeyip, “Atatürk’ün bu güzel sözleri” diyerek, yapılan eklemeyi güzel bulduğunu dile getirmiştir.” Devletin Atatürk tarafından 1931’de kurulan Tarih Kurumu’nun başkanı İğdemir, 1934 söylevinin iki farklı versiyonunu kullanıyor; Johnnyler’den söz etmeyen Türkçe biçimi ve değiştirilerek ilave yapılmış, Campbell tarafından da kabul gören biçimi.
Atatürk’e atfedilen bu ünlü sözler, Anzak anıtlarını ve Avustralya başbakanlarının konuşmalarını süslüyor, Anzak efsanesinin bir mihenk taşı gibi yükseliyordu. Özakıncı, “Ancak, 1934’te böyle bir söylev vermedi.” yazıyor.
“Canberra’da (Avustralya), Wellington’da (Yeni Zelanda) ve Arıburnu’nda (Türkiye) dikilmiş anıtlara “Atatürk 1934” imzasıyla İngilizce olarak kazınıp yalnızca “The Johnny”ler (ANZAK askerleri) ile onların analarına seslenen ve içinde Avustralyalı Alan J. Campbell’e ait olduğunu kanıtladığımız “Conilerle Mehmetler arasında bir fark yoktur” ibaresi bulunan sözler; Atatürk’e ait değildir.” Özakıncı, Atatürk’ün 1934’te Avustralya ile ilgili yaptığı tek açıklamanın, Anzak Günü için The Star gazetesine yaptığı kısa açıklama olduğunu yazıyor. Ayrıca, bu sözlerinin de yalnızca Anzaklara özgü olmadığına işaret ediyor. Özakıncı Şükrü Kaya’nın Gelibolu’da Atatürk adına bir söylev verdiğini ortaya koyuyor. Ancak bu 1931’de.
Özakıncı, Şükrü Kaya’nın Ağustos 1931’de son derece duygusal ve Gelibolu’da yaşamını yitiren yabancı askerleri de takdir eden bir konuşma yapmasına karşın, Türk kuvvetlerinin kahramanlıklarına çok daha büyük önem verdiğini ve savaşmış Anzak askerlerini “işgalciler” olarak tanımladığını resmi haber ajansından birebir aktarıyor. Kaya’nın Atatürk’ün adına Gelibolu Kemalyeri’nde 1931’de yaptığı kanıtlanmış bu konuşma, Atatürk’ün 1934 tarihli tartışmalı söylevinin yanında hafif kalıyor.
Özakıncı’nın İngilizcesini aktardığı Kaya’nın bu konuşmasında şu ifadeler yer alıyor: “Şeref ve iftiharla görüyoruz ki, bu yerin karşısında en büyük kuvvet ve kudret göstermiş olan büyük devletler de bu Kemalyeri’ne ve bu yere ismi verilmiş olan büyük Türk’e hürmetle takdirle bakmaktadırlar. Ben bu noktada yalnız bütün hassasiyetimin ifadesi olarak tek bir cümle söylemekle iktifa edeceğim: Vatanın müdafaası için burada aziz kanlarını döken Türk çocuklarına ebedi minnetler.
Bu büyük kahramanlar için henüz bir abide dikilmediğini görüyorum. Bundan fazla müteessir olmak istemem. Biliyoruz ki, bu aziz kahramanların kurdukları ve korudukları yıkılmaz Türk vatanı onların hatıralarını daima taziz ettirecek ifade ve manzarası cihanşümul, en yüksek bir abidedir. Karşıda da bizimle harp etmiş insanların mezarlarını ve abidelerini görüyoruz. Orada yatanları da takdir ederiz. Medeniyet tarihi yarın karşı karşıya yatanlardan hangisinin fedakarlığını daha haklı ve daha insani bulacak ve daha ziyade takdir edecektir. Tecavüz etmiş onların abidelerini mi, yoksa vatanını müdafaa eden kahramanların hâlâ el uzatılmamış mukaddes taş ve toprak halinde bırakılmış olan bu izleri, bu kahraman izlerini mi?
Karşımızda mezarlar bırakan milletler, bizim bu samimi ve çok yeni mahiyette noktai nazarlarımızı iyi telakki ederlerse bu karşılıklı mezarlar aramızda kin, husumet ve ölmez hisleri yerine muhabbet, dostluk temin eder. Ben, mensup olduğum Türk içtimai heyetinin kurduğu Cumhuriyet hükumetinin mesul bir adamı olarak arz ederim ki, Türk milleti bu karşılıklı abidelere hürmetle bakar ve iki tarafın ölülerini rahmetle yadederken dimağında ve vicdanında yaşıyan samimi temenni: Bu ölü abidelerin bir daha dikilmemesi bilakis bunları kuranlar arasında insanlık münasebetlerinin, insanlık bağlarının yükselmesidir.” Özakıncı araştırmasını sonuçlandırıyor: “Sağlığında yayımlanmış yazı, söylev ve demeçleri, kendisinin dünya barışına yönelik özlü güzel sözleriyle dopdoluyken; Atatürk’ün barışçılığını, insancıllığını, kendisine ait sözlerle anlatmak yerine; başkalarına ait şiirsel sözlerin altına onun imzasını koyarak anlatmanın gereği var mıdır?” Yanıt, elbette kesinlikle hayır. Ancak, Atatürk adına Kaya’nın 1934’te söylediği ileri sürülen bu sözler, 1960’larda ilk kez Yeo tarafından üstünkörü de olsa Avustralyalılara ulaştırıldığından, yeniden gündeme geldiğinde pek de yadırganmamıştı.
Onların sonsuz uykuya yatmış büyüklerini ayrı tutmaları, Avustralyalıları ve Yeni Zelandalıları da kapsayan İngiliz güçlerinin, yani Mehmetlerin yanındaki Conilerin işgalciler oldukları gerçeğinden kaynaklanıyor. Bu sözler aynı zamanda; eski düşmanlar arasındaki ikili ilişkiler için uygun bir mihenk taşı ve en azından Anzak kültürel mirası ve turizmi için de sembol haline geliyor.
Atatürk’ün “Coniler ve Mehmetler” konuşması efsanesi, bir gazete röportajından başlayarak; 1953’te yaşamını yitiren başkanın yaşlılığının ve fanatizminin de etkisiyle bir söylenti olarak canlanmış olabilir. Ancak 1980’lerin ortalarından itibaren hem Avustralya hem de Anzak Koyu’ndaki anıtları on binlerce Anzak torununun ziyaret ederek Atatürk’ün sözlerini okumasıyla, yüksek sesle dile getirilen tarihsel bir anı haline geldi.
Aynı zamanda, bu sözlerin yer aldığı Canberra’daki Anzak Anıtı da, bir düşman ordusunun komutanına adanmış tek anıt oldu.
1960 yılında Yeo’nun beraberindeki heyete Türk görevli tarafından anlatılan ve Coniler ile Mehmetler ifadelerini içermeyen konuşma da, Şükrü Kaya röportajının bir diğer versiyonu muydu? 1969’da yayımlanan Eceabat Kılavuzu’nda yer alan ve yine Coniler ile Mehmetler ifadelerinin olmadığı versiyon da, Kaya’nın röportajına mı dayanıyordu?
Bizim bugüne dek bildiğimiz ve Atatürk’e atfedilen “Coniler ve Mehmetler” sözlerinin; Atatürk, Şükrü Kaya ya da bir başkası tarafından, 1934’te, 1931’de ya da Atatürk’ün 1938’deki ölümüne dek yazıldığına ya da konuşulduğuna dair, Kaya’nın röportajının ötesinde hiçbir kanıt yok.
Ama bu, sayısız dünya liderinin ve devlet adamının bu sözlere defalarca atıfta bulunmasına bir son vermeye yetmedi.
Bu röportaj yapıldığında yaşlı bir adam olan Şükrü Kaya, belki de röportajın büyük lider Atatürk’ün ölümünün 15. yıldönümüne rastlamasının duygusallığıyla, Atatürk adına Gelibolu’da verdiği söylevin 1931 olduğu kanıtlanan tarihini, 1934’le mi karıştırmıştı?
Belki. Öyle bile olsa, 3 kıtadaki Anzak anıtlarında yer alarak neredeyse kutsanmış, hatta birçok Avustralya başbakanının da dudaklarında anıtlaşmış sözlerle, Kaya’nın 1931’deki konuşması neredeyse hiç benzeşmiyor.
Tüm bunlar bizi, devlet görevlisi olarak görev yaptığı Birinci Dünya Savaşı sırasında adı Ermeni soykırımına karışan, ardından 1930’ların sonlarında Dersim’deki Kürt katliamı sırasında da Atatürk’ün bakanlarından biri olan Şükrü Kaya’ya ve 1953 tarihine geri götürüyor.
Tarih her zaman yoruma ve tartışmaya açıktır. Sağlam bir tarih ise ancak gerçeğin zemininde olabilir.
Kesin bir aykırı kanıt ileri sürülmediği sürece Atatürk’ün 1934’te Anzak annelerine bir teselli olarak söylediği ileri sürülen bu sözler, tarihi açıdan yalnızca bir kuşkudan öteye geçemez.
Bu, Anzak efsanelerinin ne kadar ileri gidebileceğinin de halen tam anlamıyla sınanmamış olduğunun kanıtıdır.”