Sık Kullanılanlara Ekle |  Reklam  |  İletişim
  Gündem 
  Başkomutanın Meydan Savaşı ve Zafer Bayramı
Başkomutanın Meydan Savaşı ve Zafer Bayramı
 
   



Başkent Üniversitesi Atatürk İlkeleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (ATAMER) Öğretim Üyesi Dr. Halil Özcan

Çanakkale’deki başarılarından dolayı efsaneleşmeye başlayan Mustafa Kemal Paşa şüphesiz karizmatik lider özelliklerine sahipti. I. Dünya Savaşı sonunda yenilmez Osmanlı Paşası olarak da anılmaya başlamıştı. Tüm başarılarını, rütbe ve madalyalarını cephelerde gösterdiği üstün başarılarının sonucunda elde etmişti. Öyle ki onu engellemek isteyenler bile elde ettiği başarılar karşısında hakkını teslim etmek zorunda kalıyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadeleyi başlattığında şartlar efsaneleşen liderliğini otoriter olarak kullanması için oldukça uygundu. Ancak, liderliğini kendi isteği ile kongrelerle kurallara, Meclis açıldığında da kurumlara bağlı hale getirerek sınırladı. Kendine olan öz güveni ve hukuka olan saygısı o kadar yüksekti ki, Erzurum’da askerlikten istifa ederek kendi özünü her rütbenin üzerinde tutmasını bildi. Başkomutan olduğunda kendisinin rütbesi Osmanlı Divanı Harbi Örfi Mahkemesince alınmıştı. Daha vahimi mehmetçik de perişandı. Ama başarılı olmak için komutanın rütbeye, kahraman olmak için mehmetçiğin kıyafete ihtiyacı yoktu. Komutanın liderliği, aklı ve umudu ile askerin yüreği ve cevheri savaşmaya yetecekti. Millî Mücadele başarıya ulaştığında da Başkomutan, mareşal üniformasını çıkarmasını bilecekti.
Dünya tarihinde açtığı bir meclisle bağımsızlık savaşı verme onuruna erişecek olan Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Beyazıt’ın devletini yitirdiği ovada (Ankara’da) devlet kurma savaşı veriyordu. Bunun için yurdunun tamamını işgalden kurtarması gerekiyordu. Doğu ve Güney Cephesinde başarılı olunmuştu. Ancak Batı Cephesinde de kesin sonuç alınması gerekiyordu. 1921 yılının Ocak ve Mart aylarında Yunan ordusu iki kez İnönü önlerinde durdurulmuş ve geri çekilmek zorunda bırakılmıştı.
Takviye edilen Yunan birlikleri, İnönü, Eskişehir, Afyon ve Kütahya arasındaki Türk birliklerine karşı 10 Temmuz 1921’de taarruza geçti. 20 Temmuz’a kadar yapılan saldırılarla Türk birliklerini geri çekilmeye zorladı. Savaşın başlamasına rağmen Ankara’da önceden kararlaştırılan Maarif Kongresine (15 Temmuz 1921) katılarak iki cephede birden savaşını sürdüren Mustafa Kemal Paşa, cepheye gelerek durumu yakından gördü. Ordunun daha fazla kayıp vermesini önlemek ve zaman kazanarak eksikliklerini tamamlayabilmek için orduya Sakarya’nın doğusuna çekilme emri verdi. Ancak esas tartışmalar cephe gerisinde, kamuoyunda ve Mecliste yaşandı.
Mustafa Kemal Paşa, ordunun çekilmesini askerî stratejinin gereği olarak açıkladı. Paşa’ya göre, Yunan ordusu esas destek üstü olan İzmir’den uzaklaşmakla Anadolu içerisinde imhası kolay hale geldi ve Türk ordusu da eksikliklerini gidermek için zaman kazandı. Sorumluluğu üzerine alan Mustafa Kemal Paşa, çabuk ve etkili kararların alınıp uygulanabilmesi için Meclisten Başkomutan yetkisini istedi. 14 saat 5 dakika süren tartışmalardan sonra, Meclis oybirliği ile 5 Ağustos 1921 günü Mustafa Kemal Paşa’ya savaşı yönetmeye ilişkin yetkilerini içeren “Başkomutan” unvanını verdi. Meclis yetkiyi verdikten sonra, Mustafa Kemal Paşa, millî egemenlik ilkesine bağlılığını gösteren bir önergeyi meclise vererek bu yetkinin üç aylık bir süreyle sınırlandırılmasını istedi.
Burada bir hatırlatma yapmak faydalı olacaktır. Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutan yetkisini alması askerî ve siyasî boyutta çok önemli bir gelişmeydi. Çünkü o güne kadar bu unvanın tek sahibi padişah olan devlet başkanıydı. Aslında Başkomutan unvanını almakla Mustafa Kemal Paşa, siyasî olarak tanımlanmamış olan devlet başkanlığı konumunu daha da güçlendirmiş oldu.
Sakarya Zaferinin utkuyla sonuçlanması, TBMM Hükümetinin gücünü ve Başkomutanın liderliğini perçinlemişti. Yapılması gereken, Yunan kuvvetlerini Anadolu ve Doğu Trakya’dan çıkarmak suretiyle Misak-ı Milli prensipleri esasında barış yapmaktan ibaretti. Bu amaçla bir yandan düşmanın Anadolu’dan atılması için hazırlıklar sürdürülürken, diğer taraftan da İtilaf Devletleriyle barış arayışları devam ettirildi. Ancak diplomatik girişimler sonuç vermedi.
Başkomutan, 17 Ağustos 1922’de gizlice Ankara’dan Konya’ya, oradan da, 18/19 Ağustos’ta Akşehir’deki Batı Cephesi karargahına gitti. Bu gidişi kamuoyundan gizlemek ve Başkomutanın Ankara’da olduğu izlenimini vermek için de 20 Ağustos tarihli Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 21 Ağustos Pazartesi günü Mustafa Kemal Paşa’nın diplomatlara ziyafet vereceğini yazdı.
Başkomutan, 20-21 Ağustos’ta ordu komutanlarına Akşehir’de harita üzerinde kesin taarruz emrini verdi. Türk planı baskın stratejisine dayanıyordu. Yunan kuvvetlerinin ağırlığı Afyon ile Dumlupınar arasındaydı ve Yunan ordusu saldırıyı Afyon’un kuzeyinden Emirdağ ve Eskişehir istikametinden bekliyordu. Buna ilave olarak Yunan ordusunun Afyon’un güneyindeki mevzileri, hem doğal engeller nedeniyle korunaklı, hem de tel örgülerle sıkı tahkim edilmişti. Yunan komutanlar saldırıyı buradan beklemedikleri için burasını daha az birliklerle koruyordu. Başkomutan, 14 Ağustos’tan itibaren birlikleri gizlice geceleri Afyon’un güneyine kaydırma emri verdi. Bu emre komutanlar itiraz etti. Bu planın riski, Türk birlikleri Afyon’un güneyine kaydırılırken, Yunan birliklerinin ağırlıklı konuşlandığı yerler karşısında çok az Türk kuvvetinin kalmasıydı. Böyle bir durumda Türk birliklerinin kaydırıldığı yerler hemen aşılarak Yunan ordusuna Ankara yolu açılabilirdi. Başkomutan, tarih önünde sorumluluğu üzerine aldığını söyledi ve emrin uygulanmasını istedi. Gizliliği sağlayabilmek için birliklerin güzergâhları üzerinde gereken yerlerde yollar ıslah edildi, köprü ve geçitler onarıldı. Gece yürüyüşlerinin sonunda ağaçlıklı alanlarda ve köy gibi yerlerde konaklama yapıldı. Düşmanı yanıltmak için bazı birlikler gündüz geriye yürütülerek gece tekrar yerlerine alındı.
Bu süreç içerisinde birliklerden firarlar için tedbir alınarak karşı tarafa istihbarat bilgisi verilmesi engellendi. Kaydırma işleminin gece yapılması ve gizliliği, Yunan keşif uçaklarının gündüz gözetleme yapmasına karşı bir önlemdi. On gün süresince her akşam Başkomutan, Türk birliklerinin belirlenen hedeflere ulaşıp ulaşmadığı ile Yunan birliklerinde hareketlenme olup olmadığının raporunu alıyordu. Her şey Başkomutanın planladığı gibi büyük bir gizlilik içerisinde gerçekleşti. Büyük Taarruz, Mudanya’dan Afyon’un güneyine kadar geniş bir cephede eş zamanlı yönetilecekti.
25 Ağustos’ta Şuhut kasabasının yakınındaki Kocatepe´nin güneybatısında Başkomutan çadırı kuruldu. 26 Ağustos 1922 günü sabah 5.30´da Kocatepe´den topçu ateşiyle Büyük Taarruz başladı. Şüphesiz 26 Ağustos tarihi, 26 Ağustos 1071 tarihli Malazgirt Zaferine bir göndermeydi. Taarruz başlamadan Ankara’nın Avrupa ile telgraf haberleşmesi yasaklandı.
Yunan komutanlar saldırıyı beklemedikleri için Türk askerinin tepelerin yamaçlarından gece gizlenerek gelmelerini bile fark edemedi. Üstelik gece balodan dönmüşlerdi ve yatalı birkaç saat olmuştu. İngilizlerin altı ayda geçilmez dedikleri Yunan mevzilerinin ikisi hariç tümü birkaç saatte aşıldı. Aşılamayan iyi tahkim edilmiş uçurumlu ve bayır bir yer vardı. Başkomutan bu tepeyi aşabilmek için ön siperde savaşan mehmetçiğin yanına gitti. Başkomutanın askerlik yaşamının her anı cephenin sıcak ateşiyle iç içe geçmişti. Çanakkale (Anafartalar ile) savaştığı diğer tepeler bunun tanığıydı. O daima en ön siperlerde kimi zaman mehmetçiklerin yanında, kimi zaman önündeydi. Kendi kararlılığıyla, cesaretiyle, sevgisiyle, bilgisiyle ve öngörüsüyle mehmetçiklerin efsane komutanıydı. Askerlere, “Yunanların kazandığını görmektense gök kubbe başımıza yıkılsın daha iyi” dedikten sonra, “ölüme hazır olan gönüllüler öne çıksın” dedi. Askerlerin hepsi öne atıldı. Onların gözlerinin içine bakarak sert ve kararlı bir ses tonuyla, “korkaklar, karılarına layık değildir” dedi. Bu sözler mehmetçiği öfkelendirmeye yetmişti. Taarruza geçen Türk askeri, tel örgüleri ve bayırları aşarak al kanlarıyla boyadığı tepeyi ele geçirmişti.
Türk ordusu, olağanüstü bir gayretle dört günde düşmanın önemli kuvvetini kuzeyden, güneyden ve batıdan kuşatmak suretiyle imhaya uygun bir duruma getirmişti. Bunun bir sonucu olarak 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar’da, Başkomutanın yönettiği Meydan Savaşı ile Yunan ordusunun etrafı iki Türk ordusu tarafından sarıldı. Yunan kuvvetlerinin saldırı gücü tamamen ortadan kaldırıldı ve Yunan ordusu bozguna uğrayarak kaçmaya başladı.
Yunan ordusunun toparlanmasına fırsat vermemek için Başkomutan, Türk ordusuna üç koldan “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emrini verdi. 1683 Viyana bozgunu ve geri çekilmesinden sonra Türk ordusu ilk defa ileri direktifi alıyordu. Başkomutandan ileri emrini alan Türk ordusunun önünde yaklaşık 400 kilometre mesafe vardı. Yunan ordusu geçerken tüm, köy, kasaba ve şehirleri yakarak ilerliyordu. Bu ortamda, Türk ordusu cephane ve kumanya ağırlığı üzerinde olmak üzere, savaşarak, yaralısına yardım ederek, düşman esirlerini teslim alarak, dağ bayır demeden günde ortalama 40 kilometre yol alıyordu. Şüphesiz bu durum dünya savaş tarihinde emsaline rastlanmayan bir başarıdır. Ayrıca, bozulan Yunan ordusunun Başkomutanı Trikupis de alınan esirler arasındaydı.
Türk öncü birlikleri olan süvariler, 9 Eylül’de, bir gün sonra da Başkomutan İzmir’e girdi. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’da bir tek Yunan askeri kalmadı. Sonuçta Başkomutan, Türk ordusu ile Yunan ordusunu Sakarya Meydan Savaşı ile durdurmuş Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Savaşı ile Anadolu’dan atmıştı. Sonra da zaferi kendisinin değil milletin başardığını söylemişti:
“Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, milli davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz…Ben milletin bu yüksek, manevi şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım.”
Muzaffer Başkomutan, zaferin sırrını zaferden kısa bir süre sonra Bursa’da İstanbul’dan gelen öğretmenlere (27 Ekim 1922’de) yaptığı konuşmada ilim ve fennin rehberliği ile açıklarken, “kuruluş” için de ilim ve fennin gerekliliğine dikkat çekiyor ve geleceğin inşasını müjdeliyordu.
Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos 1924’te Dumlupınar’da yaptığı konuşmada, zaferin önemini ve Cumhuriyete katkısını da şu cümlelerle ifade edecekti:
“Efendiler, Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son safhası olan bu 30 Ağustos Savaşı, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasını oluşturur. Millî tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir yön vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum.
Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırılmış oldu. Sonsuz hayatı burada taçlandırıldı…”
Başkomutan Meydan Muharebesinin kazanıldığı 30 Ağustos günü, 1 Nisan 1926’da çıkarılan 795 sayılı yasa ile Zafer Bayramı kabul edildi. Kutlu olsun!
 
 
Yorumlarınız
 
IP   54.145.12.28  
Ad Soyad*
Yorum*
Güvenlik Kodu:
Güvenlik Kodu  
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.  
 
 Günün Diğer Gelişmeleri
28 Mart 2024
Karadeniz Ereğli Dijital Medya ve Gazeteciler Derneği (ERMED) üyesi gazeteciler, ERMED yönetimince d..
28 Mart 2024
Kdz. Ereğli Belediye Başkanı ve CHP Belediye Başkan Adayı Halil Posbıyık, seçim gezileri kapsamında ..
28 Mart 2024
Kdz. Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık, Dünya Down Sendromu Olimpiyatları’nda Masa Tenisi Branş..
28 Mart 2024
Birleşik Kamu-İş Genel Sekreteri Özgür Aras, 31 Mart Yerel Seçimleri’nin ardından dar gelirliler içi..
28 Mart 2024
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (ZBEÜSEM) tarafından düzenlenen Marka Ve..
28 Mart 2024
Seçime sayılı günler kala hız kesmeyen AK Parti Kdz. Ereğli Belediye Başkan Adayı İbrahim Sezer, ber..





 
Anasayfa | Sık Kullanılanlara Ekle | Yayın İlkeleri | Künye | Reklam | Facebook | Twitter | İletişim
ereglibulteni© 2012-2024 Tüm Hakları Saklıdır