Seçim sonuçlarıyla ilgili AKP elebaşlarının yaptığı açıklamaları izliyor musunuz? Ben izliyorum, inanın çok da eğleniyorum. Hepsini boş verin de mahkeme duvarına dönmüş bir suratla zafer nidası atanları görünce dört köşe oluyorum keyiften… On üç yıldır her seçim akşamını zafer sarhoşluğuyla geçiren biçareler, bu kez kesinlikle uykusuz vardılar sabaha… Paçaları da hafif tertip tutuştu mutlaka… Eee, kolay değil bu işler, yavaş yavaş hesap vakti geliyor çünkü. Yolsuzlukların, adam kayırmacılığın, haksız tutuklamaların, limitsiz yetki aşımının, yasa tanımazlığın, ben yaptım oldu düzenbazlığının hesabını soran birileri çıkacak mutlaka… İlk adımı 7 Haziran’da atıldı, gerisi de yakındır…
Yalnızca AKP elebaşları mı düşünen kara kara? Elbette hayır… Etekleri tutuşanların en başında havuz medyası geliyor kanımca. Merak ediyorum doğrusu, ateş olmayan yerden duman çıkarır gibi hiçbir toplumsal karşılığı olmayan nevzuhur gazete, dergi ve televizyonları bir anda ana akım medya arasına giren havuzun ördekleri, ürettikleri dezenformasyonu kime satacaklar bundan sonra. Öyle ya, toplumsal muhalefeti geriletmek, her şeyini borçlu olduğu AKP muktedirlerinin dökülmeye yüz tutmuş cilasını parlatmak için akla ziyan teoriler üreten, kendilerinin bile inanmadığı tezviratı haber diye kakalamaya kalkan “Hak aşıkları”nın etik dışı gazeteciliğine kim prim verecek yarınlarda? Milyon liralarca karşılığı olan sayfalar dolusu ilan nereden gelecek?
MEMUR-SEN KAÇ ÜYE BULACAK BUNDAN SONRA
Ya şu Memur-Sen denen garabet sendika? Hani üç kişiyi bile üye yazmaktan acizken, devri AKP’de, dünya rekoru kırarak üye patlaması yapan ucube örgüt kaç yeni üye bulacak bundan sonra? Toplu sözleşme masasında memurları alenen sattığı için başkanına Ankara milletvekilliği payesi verilen bu kindaşlar göbeğinden iktidara bunca bağlıyken, “850 bin üyeyle ülkenin en büyük sivil toplum örgütlerinden biriyiz” diye nasıl şişinecekler ortalıkta? Üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak için iktidarla mücadele etmek yerine, muktedirlerin önünde bin takla atmayı yeğleyen madrabazlığı kime yutturacaklar? Sendikadan daha çok atamalar daire başkanlığı gibi çalışan bu arlanmazlar, her türlü ölçütü ayaklar altına alarak kimi, nasıl atayacaklar?
Şu her yanından zulüm akan dünyada, yalnızca hayatı kendileri gibi yaşayan insanlara haksızlık yapılıyor, hep aynı cenahın insanları eziliyormuş gibi tek yanlı kampanyalar yürüten, “hayır hasenat” nutuklarıyla topladığı paranın esaslı bölümünü muhtaçlara yardım yerine reklam için harcayan “IHH”, “Deniz Feneri”, “Yardımeli” “Veren El” gibi örgütler nasıl da üzgündürler şimdi… Sözüm ona “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” düsturuyla hareket ettiğini söyleyen bu zatı şahaneler devletin imkânlarını da kullanarak, 81 ilin yüz binlerce billboardında, aynı anda reklama çıkarken nasıl da havalılardı değil mi? Ancak, deniz bitti… Fener sönmeye yüz tuttu artık… Devlet eliyle yürütülen kampanyalarda toplanan yüz milyonlarca liraların hayal olması da yakındır… Şimdi bunların uykusu kaçmasın da benim mi kaçsın yani?
ZENGİNLİKLERİ TUTULDUKLARI İLAHİ AŞKTAN, ÖYLE Mİ
Hepsinden önemlisi de şu AKP’nin türedi zenginleri var ya hani? Sahi onlar ne halt edecek bundan sonra? Hiçbir yerde adları duyulmaz, ne en çok vergi verenler ne de en çok kazananlar listesinde isimleri yer almazken bir anda gök zengin olan hacıağalar, değirmenin suyu yavaş yavaş kesilince nasıl çevirecekler çarklarını? Adrese teslim ihaleler nereden gelecek? Hayır duaları kadar, alın terlerini de yeni Türkiye için akıtacaklarını söyleyen bu arkadaşların, kasalarına akan banknotların bir karşılığı olduğu gibi, MÜSİAD’ı, ASKON’u, TÜMSİAD’ıyla, gazetelere, çarşaf çarşaf AKP’ye destek ilanları vermelerinin bir anlamı da var elbette… Bir anda kavuştukları hesapsız zenginlikleri onlar tutuldukları ilahi aşkla açıklayabilirler belki ama halkın karnı tok bu palavralara…
Evet, siyaset esnafı, türedi zengini, gazeteci eskileri, iyilikten daha çok reklama düşkün sözde hayırseverleri, devletin olanaklarını yağmalamak için bin türlü proje geliştiren vakıfları, çıkarı için için sendikaya adını yazdıran ikbal düşkünleri devranın hiç dönmeyeceğini, saltanatlarının hiç bitmeyeceklerini sanıyorlardı. Sanmanın ötesinde çok da eminlerdi kendilerinden… Ama “Bizler Meclise” diyen birileri çıktı oyunu bozuverdi bir anda… Şimdi ekşimiş bir surat ve korkudan pıtır pıtır atan bir yürekle çıkıyorlar karşımıza… Çoluğumuzun, çocuğumuzun geleceği çalınmamış olsa, “Size bu korku yeter” deyip çekilmek var kenara… Ama durmak yok… Hesap sormaya devam… Son kuruşuna kadar hem de…