Bilinen fıkradır, Hoca Nasrettin eşeğini yitirmiş bir gün. Malum, mahlûkatın içinde cennet sahibi tek varlık olarak öne çıkan bu sevimli hayvan, o zamanların en değerli ulaşım ve taşıma aracı da aynı zamanda. Hoca bu, fakir adam, onlarca eşeği yok ki ahırında, üzülmüş tabi yitirdiğine. Gün boyu aramış, durmuş. Orası burası derken tam da ümidini kesmeye başladığı bir zamanda, hayvanı, bir düzlükte otlanırken bulmuş. O meşhur kavuğunu, sevincinden gökyüzüne fırlatmış, hayvana doğru pürneşe koşarken durmuş bir an. “Kurban olduğum Allah’ım” demiş kendi kendine, “sen de bir tuhafsın doğrusu, sevindirmek istediğin insana önce eşeğini kaybettiriyor, sonra da buldurup mutlu ediyorsun.” Doğrusu ya, şu büyükşehir tartışmaları sırasında TBMM eski başkanı Köksal Toptan’ın önce Bartın’ı, hesap tutmayınca Karabük’ü de ekleyerek ortaya attığı “yeniden büyük Zonguldak” önerisini, ısıtıp ısıtıp servise koyan yerel gazeteleri okuyunca, bu fıkra geliyor aklıma da, gülemiyorum nedense…
Son olarak bir yerel gazeteye verdiği demeçte: “Büyükşehirlerin avantajlarını görünce biz ne yapabiliriz diye düşünmeye başladım ve o zaman 750 bin baraj nüfusuna varabilmek için Zonguldak’ın Bartın ile ortak bir şehir olması yönünde bir fikir ortaya attım. Zonguldak, Bartın ve Karabük’ün büyükşehir olması fikri kabul görürse bunun Bakacakkadı gibi uygun bir yeri yok. Herkese aynı mesafede. Büyükşehir fikrimi Sayın başbakanla da paylaştım. Zonguldak, Bartın ve Karabük birleşirse eski Zonguldak eski günlerine kavuşacaktır. 1 milyon nüfusun üzerine sahip büyükşehir belediyesi olacaktır. Bunun hepimize faydası var.” buyurmuş Bay Köksal Toptan. Kentin yakın tarihini bilenlerin, bu sözler karşısında, tıpkı benim gibi, şaşkınlıktan ağızlarının açık kaldığına adım gibi eminim. Neden mi? Aklımın erdiğince anlatmaya çalışayım…
İLK BARTIN MİLLETVEKİLİ TOPTAN’DI Pek çok kez yazıldı ama tekrara düşme pahasına da olsa, bir kez de ben yazacağım. Büyük madenci şahlanışının yaşandığı 1991 yılında, Bartın’ın ANAP’lı Belediye Başkanı Davut Fırıncıoğlu yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak yaşamını yitirince, kıran kırana bir seçim yarışı başladı ilçede. İktidardaki Anavatan Partisi’nin lideri Mesut Yılmaz, “Adayımızı kazandırın, Bartın’ı il yapalım” vaadiyle yürüttüğü seçim kampanyasında başarılı oldu ve seçimi kazanan ANAP, aynı yıl TBMM’ye verdiği bir önergeyle Bartın’ın il olmasını sağladı. Gazetelere verdiği beyanatlardan anladığımız kadarıyla, şimdilerde, “büyük Zonguldak” sevdası ile yanıp tutuşan Bay Köksal Toptan, o vakitlerde Doğru Yol Partisi Zonguldak milletvekili olarak mecliste bulunuyordu. ANAP’ın önergesine karşı çıkmasından vazgeçtim, yanlış anımsamıyorsam olumlu oy vererek destekledi de hatta. Daha sonra da mecliste “ilk Bartın milletvekili” olarak yerini aldı ve aynı yıl da Milli Eğitim Bakanı olarak o zamanki kariyerinin zirvesine tırmandı.
Siz de biliyorsunuz, aynı Köksal Toptan Karabük’ün il yapılarak Zonguldak’tan kopartılmasının baş aktörlerinden biriydi. Karabük, 6 Haziran 1995 tarihinde il olduğunda yine yanlış anımsamıyorsam iktidardaki Doğru Yol Partisi’nin grup başkan vekilliğini yapıyordu. Aynı yıl içinde kısa bir süreliğine de olsa Kültür Bakanı olarak kabinede görev verildi kendisine. Tüm bunları, Karabük’ü il yapan siyasi iradenin en etkin isimlerinden birinin de Bay Köksal Toptan olduğunu anlatmak için yazıyorum. Yanılıyorsam biri düzeltsin lütfen, Bartın’ın il olması sırasında olduğu gibi, Karabük’ün ayrılmasında da en küçük bir itiraz cümlesi kurduğunu anımsamıyorum Bay Toptan’ın. Tarihin ironisi ya da siyasetin ikiyüzlülüğü bu olsa gerek, kentin varlık sebebi olan Karabük Demir Çelik Fabrikası’nı bir liraya satanlarla, Karabük’ü il yapanlar aynı insanlardı; ne garip ki, yüz binlerce insanla şahlanarak, egemenlere diz çöktüren Zonguldak’ı bölüp parçalayarak, iğdiş edenler de…
EN KÜÇÜK MERKEZ İLÇEYE DOĞRU Allem kalem madrabazlık en geçer akçe olduğuna göre, siyasetçilik, illüzyonistlik gibi bir şey galiba bizim ülkede. “Dün dündür, bugün de bugün” ilkesizliğinin, başımıza, yedi kere gelip sekiz kere gitmesinin altındaki enerji de bu gözbağcılık yeteneğinde saklı bence. Bay Toptan’ın çanak sorulara verdiği yanıtları bir azizin kutlu sözleriymiş gibi manşete taşıyan gazeteci müsveddeleri, bilgi çarpıtması yaparak, bu kente en büyük kötülüklerden birini yapıyor. Bir parça gazetecilik duyguları olsa, söz bu şamaya gelince: “Yahu madem ‘büyük Zonguldak’ gibi bir düşünüz var, neden Bartın ve Karabük’ün Zonguldak’tan ayrılmasına karşı çıkmadınız? O gün ‘siyasi rüşvet’ dışında, hangi toplumsal ihtiyaca dayanarak iki kent yaratıldı Zonguldak’tan? Şimdi birleşmesini istediğinize göre, neden yanlışa göz yumdunuz? Zonguldak’ın son otuz beş yılına hükmetmiş en önemli siyasi kişilik olarak, tarih önünde bir özeleştiri yapmanız gerekmiyor mu artık? Aradan geçen zaman içinde, duygusal olarak da Zonguldak’tan kopmuş iki kentin ilga edilerek başka bir kente bağlanması, o kentlerin halklarında aldatılmışlık duygusu yaratmayacak mı? Hoca’nın eşeği mi ki bu, kaybedince üzülüp, bulunca sevinelim?” diye sorması gerekmez miydi sizce de…
Sorulmadı nedense. Bu sorular bizcileyin münafıklar dışında kimsenin aklına gelmiyor mu peki? Geliyor elbette, peki öyleyse neden sorulmuyor? Yanıtı belli; muktedirlere alkış tutup, yaptıkları her şeyde bir hikmet aramak, Osmanlıdan miras kötü bir gelenek ne yazık ki bizde. Kimileri için geçinmenin başka yolu yok çünkü. Onlara göre, her şey devletli efendilerimiz tarafından himmet olarak sunuluyor. Bana sorarsanız, bu bir devlet geleneği de aynı zamanda. Toptan’ın gazetecilere övünçle anlattığı, “Sayın Başbakan bir gece beni aradı, ‘Kilimli ve Kozlu ilçe olsa ne olur’ dedi. Ben de dedim ki, ‘Sayın başbakan bize şaka yapmıyorsunuz değil mi?” repliği bu keyfiyeti çok güzel açıklıyor bence. Masal gibi yahu… Ülkenin tek hâkimi, bir gece yarısı gaipten gelen sese uymuş, kan ter içinde kaldığı yatağından fırlayarak “Kozlu ile Kilimli ilçe ola” buyurmuş. Yanına çağırdığı beylerbeyine, “Bu himmetimi tez elden, yöre halkına duyurun” emrini vermiş. Hangi ihtiyaca göre, neden ilçe yapılmış, yöre yetkilileri dahil bilen yokmuş. Çalmış davullar, Kozlu ile Kilimli ilçe olmuş. Ötmüş zurnalar, Zonguldak ülkenin en küçük merkez ilçelerinden biri haline dönüşmüş. Oynamış köçekler, Karadeniz Ereğli Zonguldak’ın en büyük ilçesi haline gelmiş. Yakılmış kınalar, en büyük ilçe olan Ereğli’nin il merkezi haline gelmesi kaçınılmaz olmuş. Sevinmiş Ereğlililer, il merkezi olmak analarının ak sütü gibi helalmiş çünkü…
Yazı uzadı ama Hoca Nasrettin’in eşeğiyle başladığım yazıyı, onunla bitireceğim. Hoca, bir gün eşeğini yitirmiş yine. Türkü söyleye söyleye de arıyormuş. Görenler “Hoca sen de amma tuhafsın” demiş. “Hem eşeğimi kaybettim diyorsun, hem de neşe içinde türkü söylüyorsun.” Onları şöyle bir süzen Hoca, “Bir umudum şu karşıki dağın ardı” demiş. “Orada da bulamazsam, siz o zaman seyredin bendeki feryadı…” Dolandığımız, bu kaçıncı dağın ardı sayısını bilmiyorum ama eşek hâlâ yok ortalıkta, gariptir ki, şen türküler yükseliyor her yerden. Ne diyelim, hayırdır inşallah...