Belki siz de görmüşsünüzdür, aziz dostum Mevlüt Kırnapçı’nın yönettiği www.caycumasanat.com adlı sitede yazılar, yayımlıyorum zaman zaman. “Bizim köyden mektuplar” üst başlığıyla kaleme aldığım yazıların en sonuncusunda: “Biten yıl ve bizim köy üzerine düşünürken, Şeyh Galip’in Nefi için söylediği, “Eyvah ki bir çorak vadide akıp gitmişsin” beyti geldi aklıma. Koca bir yılı Zonguldak büyük bir sığlık, akıl almaz bir kısırlıkla geçirdi çünkü. Eyvah ki 2012, kentimiz için, sözcüğün tam anlamıyla çorak bir vadilere akıp giden kayıp bir yıl oldu. Temel hiçbir sorunu çözülemediği gibi, daha da büyüyerek yenileri eklendi üstüne. Başta imar, ulaşım olmak üzere pek çok sorun içinden çıkılması mümkün olmayan bir kördüğüm haline geldi. En kötüsü de şu ki, kentsel sorunları esaslı bir şekilde ele alıp ışıltılı çözümler ortaya koyan fikirler bu yılda da çıkmadı ortaya. Kaderimizi elinde tutan devletli efendilerimizin hamaset edebiyatı ile zehirlenen siyasal hayat, bu yılda da, bir fikir ve proje yarışı haline dönüşmedi bir türlü. Hakaretin binini bir para olduğu bir düzeysizlikte sürüp gitti.” yazmışım…
Başkalarını bilmem ama ben, kentin yamaçlarına avının üzerine yırtıcı hayvanlar gibi çöreklenen ekskavatörlerin sinir bozan seslerle içimdeki ahengi de öldürdüğü takırtılı bir yıl olarak anımsayacağım 2012’yi. Hesaba gelmeyen bir hırsla milyar yıllık taşları oyan haramiler dağları, tepeleri yok edip, doğanın bütünlüğü ile oynayarak kentin siluetini de bozdu acımasızca. Bu yılda da insanlara soluklanacak bir karış yeşil alan bırakmadan, her yer, çirkinin de çirkini beton grisi bir renkle kaplandı. Yapılan onca itiraza, dile getirilen görüşlere, yazılan binlerce muhalif yazıya karşın, kentin dört bir tarafında, üst üste binmiş, iç içe geçmiş, bir diğerinin duvarından başka bir şey görmeyen yapılar, pıtrak gibi çoğaldı. Birbirinin rüzgârını, güneşini, ışığını, manzarasını kapatan apartmanlar insanları, F tipi bir komşuluğa mahkûm ederek yükseldi her tarafta. Çağdaş kentçilikten her geçen gün daha da uzaklaştırılan Zonguldak çirkinlikler, karanlıklar, ilkellikler diyarı haline geldi. Evlerin içindeki ihtişamlı mobilyalar, lüks ev aletleri, elektronik donanımlarla çevresindeki sefaletin üzerini örtmeye çalışan aymazlar, akıl almaz bir zevksizlikle kan vermeye devam etti bu rezalete…
LAVUAR ALANI UNUTTURULDU Üzerinde en çok tartışılan lavuar alanı bir çivi bile çakılmadan, yüz karası bir mezbele olarak bırakıldı kentin ortalık yerinde. Yüz binlerce lira harcanarak yapılan yarışma ile ortaya çıkan proje, hesaba sığmaz bir yüzsüzlükle unutturuldu. Üzerindeki koruma kararı, kıyısından köşesinden tırpanlanarak ortadan kaldırılmaya çalışıldı sinsice. Bana sorarsanız tümden kaldırılması için psikolojik ortam da yaratıldı artık. Kente kazandırdığı yeni çehre ile prestijini de artıracak kentsel alan, alışveriş merkezleri ile çevrelenmiş sıradan bir cadde olarak kurgulanıyor iyiden iyiye. Bizi yöneten efendilerin vizyonu, anamalcı vahşetin yarattığı rant beklentisiyle sınırlı; tecim hırsı, insanlara yaşam alanı kazandırma kaygısından daha baskın ne yazık ki. Farkında mısınız, koskoca bir yılda yapılacak düzenlemenin geldiği aşama, yaşanan tıkanıklıklar konusunda doyurucu hiçbir açıklama yapılmadı kamuoyuna. Gerçekler halktan hep gizlendi. Yaratılan bilgi kirliliği, karanlık mahfillerde, gizli planlar yapmasına olanak tanındı kan içici vampirlerin...
Her geçen gün trafiği daha da yoğunlaşan kentin ulaşımı, köstebek yuvasına dönmüş delik-deşik yollardan sağlanmaya çalışıldı 2012’de. Zonguldak ulaşım düzeni en bozuk, yol kalitesi en düşük kent olma unvanını bu yılda da kimselere kaptırmadı. Adı caddeye çıkarılmış, kaldırımsız dar sokakların çevresine yeni yapılan dev yapılar nüfus yoğunluğunu da, araç sayısını da artırarak, mahalleleri hepten tıknefes kılarken, bir karış da olsa yeni yol açılmadı kente. Adı değişen üniversitede, bina ve öğrenci sayısı artarken, eğitimin kalitesi, ışıtmadı kentin yüzünü. Teknoloji ve bilgi üreten bir bilim yuvası olması gerekirken, daha en başta, artı değer yaratacak bir ticarethane olarak kurgulandı çünkü. Madenlerde azalan çalışan sayısını, artan öğrenci sayısı ile eşitlemeye çalışan ekonomik aklın, en yetkili ağızlarca, kent vizyonu olarak önümüze konulmasının ardından, başkaca bir şey beklemek de hayaldi zaten…
BİR AVUÇTUK, O KADAR KALDIK Yazıma başlarken sözünü ettiğim mektupta da dile getirdim: Değer üreten sanatçılar, ülkenin aydınlık yarınları için savaşım veren insanlar açısından da çok verimli geçtiğini söyleyemem biten yılın. Hepten haksızlık etmek istemem, başta Şafak Tortu olmak üzere kimi sanatçı dostlar kazandığı ödüllerle yüz güldüren başarıların altına imza atarken, Zonguldaklı yazarlar, bu yılda da epey kitap kazandırdı kütüphanemize. Bunlar elbette önemli şeylerdi. Ancak tüm çabalara karşın, güzellik duygusunu, estetik derinliği, inceliği, her türlü meseleye insani boyuttan bakma gibi insan soylulara özgü hasletleri ne yaptıysak kazandıramadık topluma. Çok boyutlu bakışı, çoğulculuğu geniş yığınların ortak değeri haline dönüştüremedik bir türlü. Toplumun geniş kesimleri ile içtenlikli ilişkiler kurarak, onları dönüştürme ya da onlarla birlikte dönüşme becerisini geliştiremedik. Bir avuç insan olarak başladığımız yılı, bir avuç olarak bitirdik. Gel de Galip’in “Eyvah ki” ile başlayana avazını dolama diline…
2012’nin “en’leri” olarak Kozlu Belediyesi’nce, terminal alanının satışı ile başlayıp, belediye hizmet binasının satışı ile şahikasına tırmana işlevsel mekânların satılması rezaleti başta olmak üzere pek çok olumsuzluğa da değinmek isterdim; CHP’li Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ın “AKP’de siyaset yapmaya hazırım” demesindeki ilkesizliğe de… Ereğli’de yok edilen üç bin yıllık sur önemli bir yer tutardı elbette… TTK’de hızla düşen üretim grafiğini de işaret etmek isterdim, yerin altındaki kör karanlıklarda sürüp giden iş cinayetlerine de... Ancak giden yıl gibi yerim de biti ne yazık ki. Çok iç karartıcı bir yeni yıl yazısı oldu bu, biliyorum. Ama ne yazık ki penceremden görünen gerçek bu… Herkesin muktedirlere alkış tuttuğu bir zamanda kendimi çoğu zaman bir felaket tellalı gibi hissetsem de bunları yazmayı görev biliyorum. Bunun için, yeni yıl dileği olarak, “2012 geçmiş olsun herkese” diyebiliyorum yalnızca…