Doğrusu ya bu kentte olan biten pek çok şeyi anlamakta güçlük çekiyorum. Yok, hayır, mecazi anlamda kurmadım bu cümleyi; sözcüğün tüm açınımlarıyla anlayamıyorum. Doğma büyüme Zonguldaklıyım. Onca sivil toplum örgütünde, siyasi partide görev yaptım, bunca yıldır yazı yazıyorum gazetelerde, “kim nerede, ne yapıyor”u nedenleri ve niçinleriyle birlikte kavramakta güçlük çekiyorum hâlâ… Malum, iş-güç nedeniyle olayları yakından izleyemediğim için, kent gündemini yerel gazetelerden takip ediyorum daha çok. Ne yalan söyleyeyim okuduklarıma şüphe ile yaklaşıyorum. Deveyi tuttuğu yeri ile tanımlayan kör gibi gazeteler de olayların aktörleri ile olan pozisyonlarına, ticari ilişkilerine göre haber yapıyor çünkü…
Zonguldak Ticaret Sanayi Odası’nın seçimleri olacaktı örneğin. Epey şamatalı geçeceğe benziyordu, ortam kızışmıştı ki, ileri bir tarihe ertelendi de ortalık bir parça olsun duruldu. Anımsayacaksınız, tam da seçim atmosferi oluşurken Demir Medya Grubu’na bağlı gazeteler bir yemek firması hakkında yolsuzluk haberleri yapmaya başladı. Televizyon ve gazetelerinde günlerce dile getirdikleri iddialar oldukça ciddiydi. Savcılık, iddiaları ciddiye almadı da mı soruşturma başlatmadı, yoksa başlattı da ben mi takip edemedim, bilemiyorum. Kamu kaynaklarını talan edip, yetim hakkı yiyen haramzadelerden hesap sorulmasını yaşam felsefesi haline getiren bencileyin saflar, bir şeyler olmasını umutla bekledi. Her iş şüpheyle bakan kulağı kesik taifesi ise “bit yeniğini” arıyordu işin içinde…
KİRLİ ENERJİ ÜSSÜ OLMAYA İTİRAZ EDİLMİYOR Varmış meğer… Yemek firmasının sahibi olan kişi, yaklaşan ZTSO seçimlerinde Demir Medya patronlarının karşısına aday olarak çıkacakmış, yayınların esbab-ı mucibesi de buymuş. Patronları hakkında ayyuka çıkan iddiaları örtbas etmek için akla ziyan cümleler kuran kalem efendilerinin, köşelerinde, titiz bir detektif edasıyla dehşetengiz yazılar kaleme alması, patron yağcılığından başka bir şey değilmiş. Yaktıkları yağlar patronlarıyla aralarında kalsa iyi de, kazın ayağı öyle olmuyor ne yazık ki. Gazeteciliğin etiğine aykırı bu duruşlar, kamuoyunda oluşan “temiz toplum” düşüne zarar veriyor. Dahası, ortaya atılan iddialar ne kadar doğru olursa olsun, gazeteciliğin saygınlığı gölgelendiği için şüpheyle karşılanıyor. Her şeyde çapanoğlu aramak bir toplumsal ruh haline dönüşüyor. Başkalarınca yazılanlar da değersizleşiyor böylece. Sonuç olarak da adaletin tecellisi engelleniyor…
Demirlerin karşısına aday olarak çıkan Şenol Altuntaş hakkında ortaya atılan iddialar ne kadar doğru bilemiyorum. Buna karar verecek olan yargı elbette. Ama ZTSO seçimlerine yönelik olarak “Zonguldak Değişim Hareketi” adıyla başlatılan kampanyanın yeni bir şey içermediğini, çok da radikal bir değişim önermediğini, kentsel statükonun bir başka düzlemde sürdürücüsü olmaya aday olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla. Kentin billboardlarında asılı olan afişlerle duyurulan web sitesinde “Hayalimizdeki Oda” başlığının altında bir termik santral fotoğrafı bulunuyor örneğin. Bay Altuntaş ve arkadaşlarının egemen çevrelerce üretilen ve halen görevde bulunan ZTSO yönetimince hararetle desteklenen Zonguldak ve çevresini “kirli enerji üssü” yapma projesine hiçbir itirazı yok anlaşılan. Aksine “Biz daha iyi işbirliği yapacağız” mesajı verilmeye çalışılıyor.
DEĞİŞİM HAREKETİ, DEĞİŞİM ÖNERMİYOR “Projelerimiz” başlığı altında bir tarih, tarım ve turizm bölgesi olarak geliştirilmesi mümkün olan Filyos beldesinin sanayileşmesini açıkça desteklemelerinden de anlaşılıyor ki, Altuntaş ve arkadaşları, tıpkı mevcut yönetim gibi “sanayi odaklı bir Zonguldak” kurguluyor. Web sitelerinde “Filyos Bölgesi Projesinin ilimiz, sanayicimiz, işadamlarımız ve toplumumuz için ne kadar ciddi bir öneme sahip olduğunun bilincindeyiz” sözleriyle alternatif sektörleri dışlayıp, statükoya sahip çıkacaklarını cümle aleme ilan ediyor. Biyolojik çeşitliliğiyle “yaşanabilir bir Zonguldak” için yaşamsal önemi olan bir ekosistemi tahrip edecek olan projelere açıkça destek verilerek tarihsel dokunun, ekolojik çevrenin hiçbir önemi olmadığı mesajı veriliyor.
Sözün kısası şu ki, Zonguldak Değişim Hareketi, ZTSO’nun idari yönetimi ile çalışma biçimlerindeki kısmi iyileştirmeler dışında ciddi bir değişim önermiyor. Başka bir Zonguldak kurguları da, hayalleri de, vizyonları da yok ne yazık ki. Altuntaş ve arkadaşları havası solunmayan, suyu içilmeyen, denizine girilmeyen bir Zonguldak’tan tıpkı bugünkü TSO yönetimi gibi hiçbir rahatsızlık duymuyor. Ülkenin orman varlığı açısından en zengin illerinden birinde başta tarım ve turizm olmak üzere çevreyi daha az tahrip eden sektörlerin geliştirilmesi yerine hava, su ve toprak kalitesini sürekli aşağılara çekecek mevcut sanayileşme politikalarını destekliyor. Fillerin tepiştiği yerde ezilen çimenler olarak da bize de sormak düşüyor: Sahi, neyin değişimi bu?