İnsan yalnız kaldığında düşünebilir bazı gerçekleri.
Başını yastığına koyduğunda tek tek damlar askıya aldığı düşünceleri. Dönüp durur yatakta, yerinde rahatsız olan tek şey düşünceleridir. Uykusuzluk, beyninin seni ele geçirmesidir. Saatlerin durması, gecelerin uzaması demektir.
İnsan en çok geceleri yalnız hisseder kendini. Bir bir yanan ışıklara bakar da kendi evinin ışığını göremez. Perdelerin arkasındaki renkleri düşünür, o ışıkların altında neler olup bittiğini hayal eder.
Benim hayalimde hep kalabalık bir ev vardır. Birlikte sohbet eden, kocaman bir masada, mutlu insanlar canlanır gözümde. Huzur ararım bu evlerin içinde ya da kendi içimde.
İnsan en çok yıldızlı gecelerde küfür eder. Belki de evlerin ışıklarını daha parlak, daha gösterişli kılanın bu yıldızlar olduğunu düşünür.
Bir adamın gözü dalar bazen. Kaybettiklerine, sevdiklerine, keşkelerine, geçmişine dalar. Yavaşça yok olur, erir. ‘Dalmak fiili keşke sadece uykuya dalmakta geçseydi, sebepsiz yere gözler dalmasaydı böyle’ diye söylenir. Ama içten içe bilir ki, o yüzdendi gözü dalan birisine ‘misafirin gelecek’ denmesinin sebebi. Eğer gözün sık sık dalıyorsa; yalnızsın demekti, demek ki.
İnsan bazen sadece yolları görür. Upuzun giden yolları… Bilir ki bu yolların sonu yoktur. Ne başlangıcı bellidir ne de bitişi. Tıpkı yalnızlık gibi...
İki kelime ne kadar da tamamlıyor birbirini.
“Yalnızsan düşünürsün
Düşünüyorsan yalnızsındır.” Yollar bitmez, düşünceler bitmez; bir tek ömür biter, yıllar geçer. Her gece daha da zayıflatır insanı, her düşünce daha da yavaşlatır atan kalpleri. Her yanan ışık daha da karartır içimizi. Her gidilen yol, daha da daldırır gözlerimizi.
Bazen sadece geceleri susar insanlar.
Ve bazı insanların mumları geceleri sönüp, gündüzleri yanar.