Onu her zaman kentin en işlek caddesi üzerindeki niye yapıldığı anlaşılamayan duvarın üzerinde oturup, gelip geçene gülümserken buluyorum.
Hep oturuyor, hep gülümsüyor..
-kim bu? Diye soruyorum. Herkes kafasına göre bir hikâye anlatıyor. Herkes aklında ona layık gördüğü, uydurabildiği kadar uydurduğu hikâyeyi anlatıyor.
Kimisi, onun çok ünlü bir fizikçi olduğunu, sonradan böyle delileştiğinden bahsediyor.
Kimisi, onun çok zengin olduğundan ama onun haberi olmadığından falan…
Yani ipe-sapa gelmez uydurmalarla tasvir edebiliyorlar onu. “O” diyorum çünkü tahminimce kimse adını bile bilmiyor. Ve belki de öğrenmek için kimse benim kadar meraklı değil. Bilmiyorum ama oldum olası böyle ilginç sayılabilecek insanlar dikkatimi çekiyor. İzledikçe onu, içimden onunla konuşmak geçiyor, tabii “O” benimle konuşur mu? Ya da konuşmayı biliyor mu? Bilmiyorum…
Sonbahar başlangıcında uzun süredir göremiyorum onu. Nedeni bilinmez bir kaygı duyuyorum onun için. Yoksa, diyorum kendi kendime. Başına bir şey mi geldi? Öldü mü? Hasta mı?
Kentin en işlek caddesi onun olmadığı zamanlar daha boş geliyor bana. Sanki caddeyi cadde yapan elemanlardan birisiydi “O”.
“O” olmadığı zaman; Niye yapıldığı belli olmayan duvar sanki daha saçma-sapan duruyor. Sanki “O” varken, duvar bir anlam kazanıyor.
Yoksa diyorum, unutturmaya mı çalışıyor kendini? Sonradan çıkıp sevindirecek mi beni? Bilmem, bunlar sadece bir deliyi merak edebilecek birinin tuhaf söylemleri. Ama alışkanlık gibi bir şey onu orada her daim görebilmek.
“O” uzun zamandır yok. Sanki; Kent, cadde, duvar üçlüsünün dördüncüye olan özlemi.
Sonbahar sonunda bir sabah kentin en işlek caddesinde sanki her şey yeniden anlam bulmuş gibi. “O”… O geri gelmiş. Niye yapıldığı anlaşılamayan duvar yine onun sayesinde anlam bulmuş…..
Yine her zamanki gibi… hep oturuyor, hep gülümsüyor.
Akşam üstü eve dönerken yine “o” orada. Yanına yaklaşıyorum. “O” ise yine gülümsüyor.
-merhaba diyorum.
Beni duymamışçasına gülümsüyor. Yüzündeki ifadeleri kontrol ediyorum aklımca.. ! “merhabam galiba boşa gitti” deyip geri dönerken, arkamdan sesleniyor.
-Şışşt, merhaba.
Demek ki sadece gülümseyip oturmuyor. Konuşabiliyormuş.
-nasılsın? Diyorum tedirgince.
Yüzüme gülümseyerek,
-iyiiiiii.. Deyip kısa kesiyor.
-evin yok mu senin? Diyorum.
-varrrr..
Anlaşılan ağzından söz almak oldukça zahmetli olacak diye geçiriyorum içimden.
-niye her gün burada oturuyorsun? Diye soruyorum.
-insanları seyrediyorum diyor.
-Peki, niye gülüyorsun herkese?
Oturuyor... Yine gülüyor…
-sen anlamazsınnn diyor.
-anlatırsan, belki anlarım diyorum anlat hele bakalım. -anlamazsınnn diyor inatla
-niye? diye sorguluyorum