“Ne güzel de yazmış büyük şair Ahmet Arif. Bu şiir sanki bir başka güzel bu akşam bana. Hafiften de rüzgâr karıştı mı şiir mısralarına, değmeyin keyfime” dedi, mahallenin tuhaf denilen İlyas amcası.
Mahalleli onun için pek iyi konuşmazdı. Ne de olsa taşralıydık. Her güzel düşüncenin içinde kötülük aramaya şartlandırılmıştık. Oysaki İlyas amca çocukluğumda mahallemizde köhne baraka tarzı, bir bahçe içinde yıkık dökük bir evde yaşıyordu. Başınızı okşayan, cebindeki bozuk paralar ile mahalle çocuklarına çiklet, çukulata almayı, çocukları sevindirmeyi görev kabul eden gerçek mahalle amcalarından biriydi. Fakat her zaman dedikodular gerçeklerden daha cazip gelir. Farklı bir insan gördük mü? Başlardık hemen yaygaraya. Oysa tanıdığım kadarı ile kötü biri değildi.
Geçmişte komşulardan birisi onun için 68 kuşağı demişti. O yıllarda sağ-sol davası yüzünden içeri girdiğini söylemişti. Hapiste yatmış, işkence görmüş, çok çekmiş, üstüne üstlük hiçbir yerde de iş vermemişler bu sebepten dolayı. Ara sıra inşaatlarda vücut işçiliği yaparmış. Bazen ise “boş gezenin boş kalfası”
Kapısının önündeki çardakta otururken dikkat ettim de; pek sakin birine benziyordu. Anladığım kadarıyla aykırıydı. Mahallenin okumuşlarından birisi onun için “entel” demişti. O da zihnimde kalan yakıştırmalardan sadece bir tanesiydi. Mahallenin yaşlı kadınları ise “böyle boş boş konuşacağına çalışsın, evlenip yuva kursun” diyorlardı.
İyi adamdı bizim İlyas amca. Ama bazen de garibime gidiyordu söyledikleri. Ahmet Arif diyor, Hasan Hüseyin, Nazım, hak, hukuk diyor. Çocuktum tanımıyordum bu kişileri, pek fazla da duymadım kimselerden.
En ilginç yakıştırmayı da mahalle bakkalı Rıza amca yapmıştı. Yüzünde panik ifadesi ile gizlice, sessizce yaklaştı yanıma; usulca kulağıma “fazla yaklaşma o adama, İlyas denen adam goministtir” dedi.
Her gece evinin önündeki çardakta oturup, ıslıkla bir şeyler çalardı çoğunlukla yanında küçük derme çatma masa üzerinde yeni demlenmiş mis kokulu bir demlik çay olurdu birden uzaklara dalıp şiirleri ardı-sıra okurdu. Bazen bildiğim türkü sözlerini şiir tadında okuyup şiir gecesi yaşatırdı dinleyenlere. Aslına bakılırsa çok hoş olurdu İlyas amcadan şiir dinlemek.
Bir akşam dalıp gittikten sonra “yalnızlık” şiirini okudu. Sanki o şiirleri okurken şiirdekileri yaşıyor gibiydi. Duygulanmış hatta gözlerinden yaş bile geldiğini görmüştüm. Ben ise onun şiir okuyuşundan etkilenmiş, karşılıklı gözyaşlarımızla beklemiştim şiirin sonunu.
- “bu şiiri bilir misin?” dedi.
- “hayır” dedim utanarak.
- “Gerçekte daha uzun bir şiirdir, ama hafızamda bu kadarı kalmış” dedi.
- “Hay ağzına sağlık İlyas amca” diyecektim ama boğazıma düğümlendi cümleler.
Öyle içten okuyordu ki şiirleri, bilmeyenler onun yazdığını bile zannedebilirdi. Her seferinde hayran hayran bakarken bana dönüp; “şiir hissedilerek okunur” diyordu.
Çayımı tazelerken;
- “İlyas amca, sana bir şey soracağım” dedim.
- “Elbette sor” dedi.
- “Senin için herkes bir şeyler söylüyor. Kimi gominist, kimi entel, kimi aylak diyor, ben bile artık karıştırıyorum” dedim.
Kızmasını, herhangi bir tepki vermesini bekliyordum ki;
- “ne diyorlarsa doğrudur evlat” dedi.
Sonra çayının şekerini atıp karıştırmaya başladı. Bir yudum aldıktan sonra bana dönüp;
- “Şu çay kuru kuru gitmiyor, bir şiir lazım” dedi.
. . .
İlyas amcanın ne olup olmadığını bilmedim, bir daha da hiç sormadım ve merak etmedim. Tek bildiğim İlyas amcanın çok güzel şiir okuduğuydu.
Yazarın Notu: İlyas amca yaklaşık 10 gün önce vefat etti. Vefat haberini öğrendiğimde çocukluğumun mihenk taşlarından birinin koptuğunu hissettim. Belki ona bir teşekkür için yazdım bu yazıyı. Ama bilmesini isterdim ki; onun vefatıyla sevdiğim şiirler yetim kaldı. Aşk olsun İlyas amca… Aşk olsun..