Müzenin “Kaçırmamanız gerekenler” listesine göz attığınızda, en değerli eserleri görebilmeniz mümkün. Örneğin bunlardan biri olan bin yıllık Hoa Hakananai’a heykeli, bir İngiliz gemisince İngiltere’ye götürüldüğü 1896’dan bu yana British Museum’da sergileniyor. Ya da Hindu tanrısı Şiva’nın bronz heykeli de yine aslında Hindistan’a ait bir eser olmasına karşın, British Museum’da sergileniyor.
British Museum’ın 12 en gözde tarihi eserinden neredeyse yarısı, mülkiyet hakları konusunda ihtilaflı durumda. Her ne kadar British Museum bu eserlerin kendi müzelerine ait olduğunu ve tüm dünyaya açık biçimde sergilendiğini ileri sürse de, tarihi eserlerin asıl ait olduğu ülkeler son yıllarda bu eserleri geri alabilmek için yoğun bir çaba gösteriyorlar.
1600’lü yılların sonlarında, Britanya İmparatorluğu birkaç kıta üzerinde topraklarını genişletiyordu. Tarihteki en büyük imparatorluk haline gelen Britanya İmparatorluğu, dünya üzerindeki toprakların ve nüfusun neredeyse dörtte birini kontrolü altında tutuyordu. Yüzlerce yıl süren bu sömürgecilik dönemi boyunca Britanya, dünyanın dört bir yanındaki pek çok ülkeden, çok değerli kaynakları ve zenginlikleri alıp götürdü. Bu zenginliklerin içinde kültürel ögeler ve tarihi eserler de vardı. Bu eserlerin pek çoğu sonunda, 1753’te kurulan British Museum koleksiyonuna katıldı.
Müzedeki eserlerin bir kısmı yasal yollarla elde edildi. Örneğin Portland Vase (İtalya) etiketli iki bin yıllık bir Roma vazosu, bir dük tarafından 1945 yılında müzeye satıldı.
Asıl problem ise mülkiyet hakkı ihtilaflı durumdaki tarihi eserlerle ilgili. Tıpkı müzenin kapısından içeriye girer girmez gördüğünüz ilk eser olan Rosetta Taşı gibi. Mısır’a ait olan Rosetta Taşı, İngiliz askerler tarafından Fransızlardan alındı.
Parthenon Heykelleri de mülkiyeti ihtilaflı eserler arasında. Heykeller, 19. yüzyılın başlarında İngiliz askeri ve diplomat Lord Elgin tarafından Atina’daki Parthenon Tapınağı’ndan çıkarılarak İngiltere’ye kaçırıldı.
British Museum’daki Afrika sanatına ayrılan kattaki Benin Bronzları da tartışma konusu olan eserler grubunda. Benin Bronzları’nı kategorize etmek biraz güç. Çünkü geniş bir yelpazedeki eserler, pek çok farklı objeden oluşuyor. Fildişi üzerine kazınmış objeler, pirinç heykeller ve çeşitli plakalar gibi. Fakat tüm bu eserler, Benin Krallığı’nda yapıldılar.
Bu bölge, günümüzde Nijerya toprakları içerisinde yer alıyor. Müreffeh Benin Krallığı’nın çalışkan insanları, 1500’lerden itibaren binlerce obje ve sanat eseri yaptılar. Yapılan eserler, duvarları süslemek için ve dini ritüeller sırasında kullanıldı. Fakat yalnızca dekoratif ögeler değillerdi, bölge halkı için özgün anlamlara sahiptiler.
Princeton Üniversitesi Afrikan Amerikan Çalışmaları Bölümü’nden Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Chika Okeke-Agulu, “Bunlar (eserler), yazılı eserler bırakmadıklarını bildiğimiz krallığın (Benin Krallığı) görsel arşiviydi. Tarihlerini, krallığın tarihini, politik ve sosyal yaşamını bu yolla aktardılar.” diyor.
Ne var ki Benin Krallığı, 1897 yılında bu kültürel-tarihi eserlerin binlercesini yitirdi. Avrupalı sömürgeci güçlerin güneye doğru genişlemesini sürdürdüğü bu dönem, “Scramble for Africa” Afrika için kapışma olarak adlandırılıyordu. Sömürgeci güçler Afrika kıtasını finansal sömürü için nüfuz alanlarına böldüler. Britanya da bu güçlerden biriydi ve kontrol alanının içerisinde Benin de vardı. Ancak Benin Krallığı, Britanya İmparatorluğu’nun ticari taleplerini kabul etmedi ve 1897’nin Ocak ayında Benin Katliamı yaşandı.
Benin Krallığı muhafızlarının 7 İngiliz elçisini ve onların rehberleri ile hizmetçilerini öldürmesinin intikamını almak isteyen Britanya İmparatorluğu, 1200 İngiliz askerinin katılımıyla “Benin cezalandırma seferi” adı verilen bir harekat başlattı. İngilizler intikam istiyorlardı ama askerlerin misyonu bundan çok daha fazlasıydı. Prof. Dr. Chika Okeke-Agulu, “Benin kralının sarayında büyük hazineler bulunduğuna dair bilgileri vardı. Ve eğer bu hazineleri elde edebilirlerse, bunların satışından elde edilecek gelirle işgalin maliyetini karşılayabileceklerdi. Buna dair raporlar var. İşgal çok yönlü olarak iyice planlanmıştı. Dolayısıyla, diğer bir ifadeyle bu intikam harekatı aynı zamanda bir ekonomik teşebbüstü.” ifadelerine yer veriyor.
Makineli silahlarla donatılmış İngiliz askerleri Benin kentini kuşattılar, işgal ettiler ve kenti yakıp kül ettiler. Fakat bunun öncesinde, binlerce tarihi eseri dikkatlice aldılar. Onları düzgün bir şekilde sıraladılar, fotoğraflarını çektiler ve hatta “ganimet” olarak etiketlediler. Harekat sırasında yağmalanan eserler, British Museum’a götürüldü ve bir kısmı da dünyanın dört bir yanında satıldı.
Yüzlerce yıl boyunca müreffeh bir biçimde varlığını sürdürmüş olan Benin Krallığı artık yok olup gitmişti. Bölge artık tamamen İngiliz sömürgesi haline gelmiş ve bütünüyle İngilizlerin kontrolüne geçmişti. Ta ki 1960 yılında Nijerya ve Benin kenti bağımsızlığını elde edene dek, İngilizlerin hakimiyeti devam etti.
Sonunda özgürlüklerine kavuşmuş olsalar da, tarihsel mirasları dünyanın dört bir yanına dağılmış haldeydi. Benin’in tarihsel mirasları, Almanya’daki Leipzig Etnoloji Müzesi, Paris’teki Quai Branly Müzesi ve elbette British Museum’da kilit altındaydı.
Prof. Dr. Chika Okeke-Agulu, şöyle diyor: “1995’te Londra’da ilk kez orijinal bir antik Benin sanat eserini gördüm. Ve evet, gördüğüm yer British Museum idi. Bu muhteşem eserlerle karşı karşıya olmak ve bu eserleri ilk kez görebilmek için Nijerya’dan bu kadar yol gelmiş olmam gerektiğini bilmek, tuhaf bir duyguydu. Bu duygu hem bu antik dönem sanatçıların başarılarından duyduğum gururu hem de kaybetmeyle karışık bir öfkeyi de barındırıyordu. Bu eserleri görebilmek için vize alabilecek ve Nijerya’dan İngiltere’ye seyahat edebilecek insanlar son derece sınırlıdır. Nijeryalıların çoğu onları asla göremeyecek.”
2000 yılı Mart ayında Benin kraliyet ailesi bu durumu değiştirmeye çalıştı. Yasal olmayan bir biçimde alınan tüm kültürel varlıkların gerçek sahiplerine iade edilmesi için resmi bir çağrı yaptılar. Fakat British Museum, tüm talepleri görmezden geldi. Müzenin eserleri geri verebilmesinin önünde ayrıca İngiltere yasalarına göre yasal bir engel de var ama müze bu konudaki tavrını da açıkça ortaya koydu.
2020 yılı Temmuz ayında Vox’a bir açıklama yapan British Museum, “Geri iade yapmıyoruz ancak Nijerya da dahil olmak üzere mümkün olduğunca geniş çapta ödünç vermeyi kesinlikle destekliyoruz. Müzenin temel değeri, genişliği, ölçeği ve karmaşıklığında yatıyor ve bu uyum müzeyi dünyanın gerçek bir kütüphanesi kılıyor.” dedi.
Fakat Prof. Dr. Chika Okeke-Agulu öyle düşünmüyor: “British Museum halen bir sömürge müzesi gibi davranıyor. Çalınmış eserlerin ansiklopedik bir koleksiyoncusu olduğunuzu iddia edemezsiniz.”
Diğer yandan, bazıları ise bu tarihsel mirası önemsiyor. 1897’deki Benin harekatına katılan bir İngiliz askerinin torunu, dedesinden miras kalan iki eseri 2014 yılında Benin kraliyet ailesine iade etti. 2007 yılında ise bu konuda mücadele vermek için Benin Diyalog Grubu kuruldu. Grup kurulduğundan bu yana Batılı müzeler ve Nijerya hükümeti, çözüm konusunda görüşmeler yapıyor. Fakat şimdiye dek Benin Bronzları’ndan hiçbiri iade edilmedi.
Benin Bronzları öykünün yalnızca bir yüzü. British Museum’da benzer biçimde tartışmalı olan ve sahiplerinin geri istediği yüzlerce eser var. Aslında sorun British Museum’ın da ötesinde. Çünkü bu durum, yüzyıllar süren ve kendini sürekli tekrarlayan sömürgeci gücün mirasıdır. Müzeler ve eserler değişebilir fakat bu iade talepleri, eserlerden de öte, el konulan kültürel ve tarihsel kimliğin geri istenmesidir.
Çeviri: Sabriye AŞIR
Çeviri kaynağı: “The British Museum is full of stolen artifacts”, 5 Ağustos 2020, vox.com
Başkent Üniversitesi Kültür Yayını Bütün Dünya dergisinin Ocak 2024 sayısında yayımlanmıştır.
10 Şubat 2024 22:01
Müzenin “Kaçırmamanız gerekenler” listesine göz attığınızda, en değerli eserleri görebilmeniz mümkün. Örneğin bunlardan biri olan bin yıllık Hoa Hakananai’a heykeli, bir İngiliz gemisince İngiltere’ye götürüldüğü 1896’dan bu yana British Museum’da sergileniyor. Ya da Hindu tanrısı Şiva’nın bronz heykeli de yine aslında Hindistan’a ait bir eser olmasına karşın, British Museum’da sergileniyor.
British Museum’ın 12 en gözde tarihi eserinden neredeyse yarısı, mülkiyet hakları konusunda ihtilaflı durumda. Her ne kadar British Museum bu eserlerin kendi müzelerine ait olduğunu ve tüm dünyaya açık biçimde sergilendiğini ileri sürse de, tarihi eserlerin asıl ait olduğu ülkeler son yıllarda bu eserleri geri alabilmek için yoğun bir çaba gösteriyorlar.
1600’lü yılların sonlarında, Britanya İmparatorluğu birkaç kıta üzerinde topraklarını genişletiyordu. Tarihteki en büyük imparatorluk haline gelen Britanya İmparatorluğu, dünya üzerindeki toprakların ve nüfusun neredeyse dörtte birini kontrolü altında tutuyordu. Yüzlerce yıl süren bu sömürgecilik dönemi boyunca Britanya, dünyanın dört bir yanındaki pek çok ülkeden, çok değerli kaynakları ve zenginlikleri alıp götürdü. Bu zenginliklerin içinde kültürel ögeler ve tarihi eserler de vardı. Bu eserlerin pek çoğu sonunda, 1753’te kurulan British Museum koleksiyonuna katıldı.
Müzedeki eserlerin bir kısmı yasal yollarla elde edildi. Örneğin Portland Vase (İtalya) etiketli iki bin yıllık bir Roma vazosu, bir dük tarafından 1945 yılında müzeye satıldı.
Asıl problem ise mülkiyet hakkı ihtilaflı durumdaki tarihi eserlerle ilgili. Tıpkı müzenin kapısından içeriye girer girmez gördüğünüz ilk eser olan Rosetta Taşı gibi. Mısır’a ait olan Rosetta Taşı, İngiliz askerler tarafından Fransızlardan alındı.
Parthenon Heykelleri de mülkiyeti ihtilaflı eserler arasında. Heykeller, 19. yüzyılın başlarında İngiliz askeri ve diplomat Lord Elgin tarafından Atina’daki Parthenon Tapınağı’ndan çıkarılarak İngiltere’ye kaçırıldı.
British Museum’daki Afrika sanatına ayrılan kattaki Benin Bronzları da tartışma konusu olan eserler grubunda. Benin Bronzları’nı kategorize etmek biraz güç. Çünkü geniş bir yelpazedeki eserler, pek çok farklı objeden oluşuyor. Fildişi üzerine kazınmış objeler, pirinç heykeller ve çeşitli plakalar gibi. Fakat tüm bu eserler, Benin Krallığı’nda yapıldılar.
Bu bölge, günümüzde Nijerya toprakları içerisinde yer alıyor. Müreffeh Benin Krallığı’nın çalışkan insanları, 1500’lerden itibaren binlerce obje ve sanat eseri yaptılar. Yapılan eserler, duvarları süslemek için ve dini ritüeller sırasında kullanıldı. Fakat yalnızca dekoratif ögeler değillerdi, bölge halkı için özgün anlamlara sahiptiler.
Princeton Üniversitesi Afrikan Amerikan Çalışmaları Bölümü’nden Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Chika Okeke-Agulu, “Bunlar (eserler), yazılı eserler bırakmadıklarını bildiğimiz krallığın (Benin Krallığı) görsel arşiviydi. Tarihlerini, krallığın tarihini, politik ve sosyal yaşamını bu yolla aktardılar.” diyor.
Ne var ki Benin Krallığı, 1897 yılında bu kültürel-tarihi eserlerin binlercesini yitirdi. Avrupalı sömürgeci güçlerin güneye doğru genişlemesini sürdürdüğü bu dönem, “Scramble for Africa” Afrika için kapışma olarak adlandırılıyordu. Sömürgeci güçler Afrika kıtasını finansal sömürü için nüfuz alanlarına böldüler. Britanya da bu güçlerden biriydi ve kontrol alanının içerisinde Benin de vardı. Ancak Benin Krallığı, Britanya İmparatorluğu’nun ticari taleplerini kabul etmedi ve 1897’nin Ocak ayında Benin Katliamı yaşandı.
Benin Krallığı muhafızlarının 7 İngiliz elçisini ve onların rehberleri ile hizmetçilerini öldürmesinin intikamını almak isteyen Britanya İmparatorluğu, 1200 İngiliz askerinin katılımıyla “Benin cezalandırma seferi” adı verilen bir harekat başlattı. İngilizler intikam istiyorlardı ama askerlerin misyonu bundan çok daha fazlasıydı. Prof. Dr. Chika Okeke-Agulu, “Benin kralının sarayında büyük hazineler bulunduğuna dair bilgileri vardı. Ve eğer bu hazineleri elde edebilirlerse, bunların satışından elde edilecek gelirle işgalin maliyetini karşılayabileceklerdi. Buna dair raporlar var. İşgal çok yönlü olarak iyice planlanmıştı. Dolayısıyla, diğer bir ifadeyle bu intikam harekatı aynı zamanda bir ekonomik teşebbüstü.” ifadelerine yer veriyor.
Makineli silahlarla donatılmış İngiliz askerleri Benin kentini kuşattılar, işgal ettiler ve kenti yakıp kül ettiler. Fakat bunun öncesinde, binlerce tarihi eseri dikkatlice aldılar. Onları düzgün bir şekilde sıraladılar, fotoğraflarını çektiler ve hatta “ganimet” olarak etiketlediler. Harekat sırasında yağmalanan eserler, British Museum’a götürüldü ve bir kısmı da dünyanın dört bir yanında satıldı.
Yüzlerce yıl boyunca müreffeh bir biçimde varlığını sürdürmüş olan Benin Krallığı artık yok olup gitmişti. Bölge artık tamamen İngiliz sömürgesi haline gelmiş ve bütünüyle İngilizlerin kontrolüne geçmişti. Ta ki 1960 yılında Nijerya ve Benin kenti bağımsızlığını elde edene dek, İngilizlerin hakimiyeti devam etti.
Sonunda özgürlüklerine kavuşmuş olsalar da, tarihsel mirasları dünyanın dört bir yanına dağılmış haldeydi. Benin’in tarihsel mirasları, Almanya’daki Leipzig Etnoloji Müzesi, Paris’teki Quai Branly Müzesi ve elbette British Museum’da kilit altındaydı.
Prof. Dr. Chika Okeke-Agulu, şöyle diyor: “1995’te Londra’da ilk kez orijinal bir antik Benin sanat eserini gördüm. Ve evet, gördüğüm yer British Museum idi. Bu muhteşem eserlerle karşı karşıya olmak ve bu eserleri ilk kez görebilmek için Nijerya’dan bu kadar yol gelmiş olmam gerektiğini bilmek, tuhaf bir duyguydu. Bu duygu hem bu antik dönem sanatçıların başarılarından duyduğum gururu hem de kaybetmeyle karışık bir öfkeyi de barındırıyordu. Bu eserleri görebilmek için vize alabilecek ve Nijerya’dan İngiltere’ye seyahat edebilecek insanlar son derece sınırlıdır. Nijeryalıların çoğu onları asla göremeyecek.”
2000 yılı Mart ayında Benin kraliyet ailesi bu durumu değiştirmeye çalıştı. Yasal olmayan bir biçimde alınan tüm kültürel varlıkların gerçek sahiplerine iade edilmesi için resmi bir çağrı yaptılar. Fakat British Museum, tüm talepleri görmezden geldi. Müzenin eserleri geri verebilmesinin önünde ayrıca İngiltere yasalarına göre yasal bir engel de var ama müze bu konudaki tavrını da açıkça ortaya koydu.
2020 yılı Temmuz ayında Vox’a bir açıklama yapan British Museum, “Geri iade yapmıyoruz ancak Nijerya da dahil olmak üzere mümkün olduğunca geniş çapta ödünç vermeyi kesinlikle destekliyoruz. Müzenin temel değeri, genişliği, ölçeği ve karmaşıklığında yatıyor ve bu uyum müzeyi dünyanın gerçek bir kütüphanesi kılıyor.” dedi.
Fakat Prof. Dr. Chika Okeke-Agulu öyle düşünmüyor: “British Museum halen bir sömürge müzesi gibi davranıyor. Çalınmış eserlerin ansiklopedik bir koleksiyoncusu olduğunuzu iddia edemezsiniz.”
Diğer yandan, bazıları ise bu tarihsel mirası önemsiyor. 1897’deki Benin harekatına katılan bir İngiliz askerinin torunu, dedesinden miras kalan iki eseri 2014 yılında Benin kraliyet ailesine iade etti. 2007 yılında ise bu konuda mücadele vermek için Benin Diyalog Grubu kuruldu. Grup kurulduğundan bu yana Batılı müzeler ve Nijerya hükümeti, çözüm konusunda görüşmeler yapıyor. Fakat şimdiye dek Benin Bronzları’ndan hiçbiri iade edilmedi.
Benin Bronzları öykünün yalnızca bir yüzü. British Museum’da benzer biçimde tartışmalı olan ve sahiplerinin geri istediği yüzlerce eser var. Aslında sorun British Museum’ın da ötesinde. Çünkü bu durum, yüzyıllar süren ve kendini sürekli tekrarlayan sömürgeci gücün mirasıdır. Müzeler ve eserler değişebilir fakat bu iade talepleri, eserlerden de öte, el konulan kültürel ve tarihsel kimliğin geri istenmesidir.
Çeviri: Sabriye AŞIR
Çeviri kaynağı: “The British Museum is full of stolen artifacts”, 5 Ağustos 2020, vox.com
Başkent Üniversitesi Kültür Yayını Bütün Dünya dergisinin Ocak 2024 sayısında yayımlanmıştır.