Fidel Castro’nun, ABD’nin desteklediği Batista diktatörlüğünü devirmesi ve ardından, ekonomiyi millileştirme gibi bazı ‘rahatsız edici’ politikaları uygulaması üzerine, gizli planlar devreye girmişti.
Amerikan Başkanı John Fitzgerald Kennedy (JFK)’nin kararıyla, 1961’de Castro’yu devirmek için CIA tarafından eğitilen Kübalıların, kendi ülkelerinde isyan ve işgal başlatmak için Domuzlar Körfezi (Playa Giron)’nden başlattıkları çıkarma, tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Bir milleti, kendi yurttaşlarını kullanarak yandaş bir yönetime mahkum etme çabası suya düşen ABD, uluslararası kamuoyunda itibar kaybetmişti. Amerikalılar büyük şok yaşamışlardı. Kennedy, çıkarmanın başarıyla sonuçlanması için gereken hazırlığı yapmamakla suçlandı.
JFK, bu küçük düşürücü hezimetten sonra aynen şöyle dedi:
“Zaferin bin babası vardır ancak yenilgi yetimdir.”
ERDEMİR ile Türk Metal Sendikası arasında bağıtlanan toplu sözleşmeden sonra yaşanan ve söylenenler, bu sözü anımsattı bana…
Şirket yetkilileri, toplu sözleşmenin imzalanması öncesinde yapılan Çelik Servis Merkezi tanıtımı gezisinde, çalışanların ortalama maaşlarının MESS ortalamasının 2,5 katı olduğunu dile getirmişlerdi. Son sözleşmeyle ERDEMİR yine, şirketlerini kriz döneminde fedakârca sahiplenen, dünyadaki başarılı çizgisine ulaştıran çalışanlarının hakkını verdi. Hem ücret artışları, hem de sosyal haklar konusunda ciddi iyileştirmeler yapıldı. ERDEMİR’in ve Türk Metal Sendikası’nın anlayışlı tutumları, iki tarafın da kazançlı çıkmasını sağladı. Dünya çelik piyasasının en büyük üreticilerinin zarar açıkladığı, tesis kapattığı, işten çıkarmalarla tasarrufa yöneldiği sektör bu durumdayken, şirket başarılı çizgisini sürdürüyor.
Bu kazançlı sözleşmenin yapılmasında…
Kar ederek bunu çalışanlarına da hakça yansıtan ERDEMİR, şirketlerini ayakta tutan çalışanlar ve sendika, bu başarının sahipleridir…
Hal böyleyken…
Durumdan vazife çıkaran siyasilerin, olağanüstü kutlama çabaları ve “Biz konuştuk, sözleşmeye yansıtıldı” ifadeleriyle, başarının asıl sahiplerini gölgede bırakma girişimleri, en hafif tabiriyle komik oluyor…
Çünkü, devletin elindeki şirketi kar ediyorken “ERDEMİR pislik içinde” diye satışa hazırlayan siyasetin temsilcileri; önce sanayi hamlesinde ülkenin bağımsızlık hayalindeki en önemli adımlardan biri olan ERDEMİR’i, “Dünya ısrarcı” diye satışa çıkardılar. Sonra da, “Parayı veren düdüğü çalar” diyerek yabancılara da yeşil ışık yaktılar.
OYAK’ın 2 milyar 770 milyon dolara satın aldığı ERDEMİR’in bugünkü piyasa değerinin 3,5 milyar doları bulması, kar etmesi, çalışanlarına yönelik iyileştirmeleri karşısında da “Gözbebeğimiz” diyorlar.
Siyasetçiler…
Hem “Parayı veren düdüğü çalar” diyor, sonra da işçisine parayı verenin düdüğünü bile kendileri çalıyorlar!
Başkalarının başarılarının ‘baba’lığına soyunan bu siyaset, Zonguldak’ın ve Ereğli’nin sorunlarını yıllardan bu yana yetim koyuyor…
Burada JFK yine imdada yetişiyor:
“Memleketinizin sizin için ne yapacağını değil, sizin memleket için ne yapacağınızı düşünmenizin zamanıdır.”