Mustafa Balbay tahliye edildi…
Balyoz, Ergenekon ve diğer ‘sahte delillere dayalı’ davalar nedeniyle, halen özgürlüğünden yoksun, kimileri hayatta kalma mücadelesi veren yüzlerce insan duvarlar arasındayken…
Bozuk saat gibi işlediği için ara-sıra doğruyu gösteren hukuk sistemimizin, bu gecikmiş kararı için, adaletin tecellisi ya da hak yerini buldu diyebilir miyiz?
Evrensel insan hakları olan “Yasalar önünde eşitlik”, “Temel haklarının hukuk tarafından korunması” ve “Kendisine suç yüklenen kişinin açık, bağımsız, tarafsız yargılanması” gibi ilkeleri barındıran, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1949’da kabul edildiği ülkemizin Bakanı, bu ilkelerin hiçbiri dikkate alınmaksızın yıllar süren yargılamalardan sonra, “Balbay bizim sayemizde tahliye edildi” dedi…
Lütuf adaleti yani…
Peki içeride geçen 4 yıl 277 gün?
Milletvekili seçildikten sonra aradan geçen 2 yıl 181 gün için Yüksek Mahkeme’nin verdiği “ihlal” kararı?
Bu, birini eşek sudan gelinceye kadar döverek her yerini kırdıktan sonra, aynı döven kişilerin “Seni biz tedavi ediyoruz bak” demesi mantıksızlığından farksız…
‘Sahte delillere dayalı’ davalardan hapsedilenlerin tümü yarın özgürlüklerine dönseler dahi, adalet tecelli etmiş olmayacak.
Çünkü deliller sahte ama çalınan zamanlar, yaşamlar gün gibi gerçek…
Ancak bu ‘sahte delillere dayalı’ davaları üretenler yargı karşısına çıktığında söz edebiliriz, gerçekten adaletten…
* * *
O ‘zamanları ve yaşamları’ haksızca çalınanların birisinden bir mektup geldi… Aynen paylaşıyorum, sizin de Yılmaz Özdil’in başlattığı ‘mektup’ kampanyasına yozdil@hurriyet.com.tr ’ye isminizi ve adresinizi bildirebileceğinizi anımsatarak…
Can suyu denen şey bu olsa gerek. Binlerce mektup ve e-posta. Buram buram umut kokuyor. Dünyanın her yerinden, güzel Türkiye’min en ücra köşelerinden duygular yüreğimize akıyor. Sesimize kulak verdiğiniz ve bizi yalnız bırakmadığınız için size minnettarız.
Sizlerin ödediği vergilerle okuduk ve subay olduk, yurt içi ve yurt dışında ülkemizin güvenliği ve halkımızın menfaatleri için hayatımızı hiçe sayarak yılmadan çalıştık. Bizlere vatan hizmeti için emanet ettiğiniz kardeşlerinizi, evlatlarınızı kendi evladımızdan kıymetli saydık. Kimimiz bu yolda gazi oldu, kimimiz en yakın silah arkadaşının kucağında şehit oluşunun acısını yaşadı.
Hayatımızın ve mesleğimizin en verimli döneminde aşağılık iftiralarla karşılaştık. Çağrıldığımızda, masumiyetimizden aldığımız güvenle adalete inanarak yurt dışından ve yurdun dört bir tarafından savcılıklara ve mahkemelere geldik. Asla merhamet ve af dilemedik, sadece adalet istedik.
İstanbul’a saatlerce uzaklıktaki bir cezaevi içinde kurulan Özel Yetkili (!) Mahkemede gözlerden uzak hukuka aykırı olarak yargılandık. Hiç katılmadığımız bir plan seminerine istinaden kim tarafından oluşturulduğu belli olmayan ve yasadışı yollarla ele geçirilerek bir gazeteci tarafından bavullarla savcılığa taşınan ya da arşiv malzemeleri arasına bir hain tarafından atılmış sahte CD’lerde ismimiz yer alıyor diye suçlanmamızın mantığını çözemedik. Yargılama sürecinde çığlığımızı kimseye duyuramadık. Bu süreçte neler neler yaşadık. Mahkemeye sunulan ancak dikkate alınmayan devletin resmi kayıtları… Dinlenmeyen tanıklar… Delillerin sahteliğini kanıtlayan bilimsel raporlar…
Kendi yurdumuzda, kendi mahkemelerimizde duyulmak istenmeyen sesimiz, BM’de ve AB’de duyuldu. İnsan haklarına aykırı ve adil olmayan bir biçimde yargılandığımız BM tarafından da kabul edildi. Ülkenin önde gelen hukukçuları ve aydınları bize yapılan bu haksızlığı duyurmaya çalıştı. Ama maalesef sizin adınıza karar veren mahkemeleri masumiyetimize inandıramadık ve haksız yere mahkum edildik.
Yaşadığımız sorun “tutuklu askerler sorunu” değildir. Sorun, alçakça bir komplo kurularak, masum T.C. vatandaşlarının özgürlüklerinin ellerinden alınması, insan haklarının ihlal edilmesi ve onurlarının lekelenmeye çalışılması sorunudur. Sorun sadece adalet ve vicdan sorunu, hepimizin ve ülkemizin geleceği sorunudur.
En büyük dayanma gücümüz masumiyetimize olan inancımız ve sizlerin samimi desteğidir.
Saygılarımızla
Adalet Arayanlar Adına
Fahri Yavuz Uras
Deniz Kurmay Albay
Maltepe Askeri Cezaevi