Yunan mitolojisine göre Daedalus; mimar, heykeltıraş ve her türlü mekanik araçları yapan çok yönlü bir sanatçıdır. İkarus ve Iapyx adında iki oğlu olan Daedalus’a, Girit Kralı Minos bir labirent yaptırır.
Kaynaklara göre yer yer farklılık gösterse de Minos, eşi tarafından aldatılmış ve bu ihanet sonucunda yarı insan yarı boğa görünümlü Minotor (Minotaur) adında bir çocuk dünyaya gelmiştir.
Minos bu yaratığımsı çocuğu saklamak için labirent yaptırmış ve onu içine hapsetmiştir. Girit Kralı Minos’a yenilmiş olan Atinalılar da her 7 yılda (bazı kaynaklara göre 9 yılda) bir “7 kız, 7 erkek kurban” gönderip bunları Minotor’a -mecburen- yem ederlermiş.
Sonradan Atina’nın kralı olan Atinalı savaşçı Theseus bu kurban işine son vermek istemiş ve labirente girip, Minotor’u uyuduğu sırada Daedalus’un yardımıyla öldürmüştür.
Girit Kralı Minos, labirenti avcunun içi gibi bildiği Daedalus’u kendisine ihanet ettiği gerekçesiyle affetmemiştir. Oğlu İkarus ve Daedalus’u labirente hapsetmiş, bunun üzerine baba ile oğlu buradan tek çıkış yollarının havayolu olduğuna karar vermişlerdir.
Kuşların pencerenin önüne bıraktığı tüylerden oğluna kanat yapan Daedalus, bunları balmumuyla İkarus’un sırtına takmıştır. Uçmadan önce oğlunu uyarıp “Ne yüksekten ne de alçaktan uçacaksın. Yüksekten uçarsan güneş balmumu eritip kanatlarını yakar, alçaktan uçarsan da deniz balmumunu nemlendirir” demiştir.
Uçmanın büyüsüne kapılan İkarus, babasının nasihatlerini unutup güneşe yaklaşınca kanatlarındaki balmumu erimiş ve Ege Denizi’ne düşerek ölmüştür.
Kimilerine göre İkarus’a verilen ‘ne alçaktan ne de yüksekten uçmamak nasihati’ insanoğlunun yaşamında uygulaması gereken denge mottosudur. Bazı duyguların bireyi kontrol etmesi değil, kişinin tümüyle kendine hakim olması ve kendi kendisinin efendisi olmasının gerekliliğidir. Kimilerine göre ise, başarısından ötürü gurura kapılan İkarus, haddini aşıp sınırları zorlamış ve nefsini kontrol edememiştir…
* * *
Bugün konuştuklarımıza bakar mısınız?
Yargılamayan yargı…
Araştıramayan savcı…
Soruşturamayan polis…
Ülkesinin dünyadaki koruyucusuyken, kendi arkadaşının hakkını koruyamayan asker…
Yazamayan basın…
Yönetemeyen hükümet…
“Yiyorlar ama çalışıyorlar da yahu” diyerek hükümeti her durumda savunan ama kendisi geçinemeyen yurttaş…
İşte tam da bu tam tersine-aksine evrilen görevsel dengesizlik içerisinde, hafta sonunda bir gazeteciler derneği başkanının, bir basın mensubunu susturma girişimini yadırgadığımı söyleyemem…
‘Aramızdaki İkaruslar’ sahneye çıkmışlardı yine…
Dikkatle baktığınızda sizler de görebilirsiniz onları…
İkarus Ege sularına düşse de, bugün onun tarihsel yanılgısını dipdiri tutanları, yaşayanları görebilirsiniz…
Hemen her yerde…
Kim bilir belki de en çok kirlenen alanlardan olan gazetecilikte, basında…
Her yanlarından kibir damlamasından anlayabilirsiniz…
“Biz yola çıkarken 3Y ile savaşacağız dedik; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar…” diyenlerin, aslında hangi 3Y’yi kast ettiklerini bugün anladığımız gibi…
Kabak gibi ortaya çıkar çünkü saklanan gerçek…
‘Cici’ gösterilmeye çalışılan karakterlerin, bir yol ayrımında düşüverir örtüsü…
Gördüğünüzde ve anladığınızda başlar sorumluluğunuz…
O zaman 3Y, 3M’ye dönüşür: Mücadele, mücadele, mücadele.
Çünkü düşen İkarusların altında her zaman Ege suları olmayabilir…
Bugün zarar görenler sizin meseleniz değilse, düşerken savrulan ateş parçalarından biri isabet etti mi…
Sizin de meseleniz oluverir birden…
Yandığınızda anlarsınız kibrin ve hırsın yakıcı, başkalarının başarılarıyla yükselenlerin azametinin de sahte olduğunu… Ancak sobaya dokununca onun yakıcılığını öğrenen çocuk gibi…
Gördüğünüzde ve anladığınızda başlar sorumluluğunuz…
O zaman 3Y, 3M’ye dönüşür: Mücadele, mücadele, mücadele.