Eski Newsweek muhabiri Nonny de la Peña, insanların haberi yalnızca zihinleriyle değil, tüm bedenleriyle algılamalarını sağlamak, haberin kişi üzerindeki etkisini artırmak ve haber öyküsünü fark yaratan bir biçimde sunmak için, sanal gerçeklikle gazeteciliği bir araya getirdi.
Çevremizde, ülkemizde ve dünyamızda neler olup bittiğini anlamak için her gün haberleri izliyoruz, okuyoruz ve dinliyoruz. Her birimizin her gün tükettiği haberler, teknolojinin gelişmesine paralel olarak, hem daha kolay ulaşılabilir hale geldi hem de yer aldıkları mecralar çeşitlendi. Haberlerin izleyicilere ve okuyuculara özellikle sosyal medya platformları ve akıllı telefon uygulamaları gibi yeni araçlarla da ulaşır hale gelmesi, beraberinde yalnızca bilgi kirliliğini değil, ayrıca haberlere karşı “hissizleşmeyi” de getirdi. Güney Kaliforniya Üniversitesi Gazetecilik Okulu’ndan Nonny de la Peña, izleyicilerin ve okurların haberi “hissetmelerini” sağlayacak yeni bir yöntem üzerinde çalışıyor. Nonny de la Peña, insanların özellikle “haber sağanağına” maruz kaldığı günümüzde, bireylerin haberi birebir hissetmelerini sağlayan yeni bir yöntemin öncülüğünü yapıyor: Gazetecilikle sanal gerçekliği birleştiriyor.
Nonny de la Peña, 6 yıl önce Los Angeles’taki açlık sorununa dikkat çekmek için bir haber hazırlamak istiyordu. Ancak aradığı, haberi yazmak ya da görüntülü olarak sunmanın ötesindeydi. Görenlerin gerçek anlamda etkileneceği ve dikkate alacağı bir öykü hazırlamak istedi. Stajyeriyle birlikte gıda bankalarına giden ve burada yiyecek alabilmek için sıra bekleyen insanların arasına karışan Nonny de la Peña, günler boyunca sesleri kaydetti ve fotoğraflar çekti. Bir gün bu görev için ofisten ayrılan stajyeri döndüğünde ağlıyordu. Elinde “Çok fazla insan var!”, “Sıra çok fazla!” diye haykıran insanların sesleri, uzunca bir süre aç kaldığı ve zamanında yiyeceğe ulaşamadığı için kan şekeri düşen ve bir anda yere yığılarak komaya giren bir adamın fotoğrafları vardı.
Gıda bankaları önündeki kuyruklarda karşılaşılanları bir prodüksiyon çalışmasıyla sanal gerçeklik projesine dönüştürmeye karar veren Nonny de la Peña, sırada bekleyen insanları modelleyerek işe başladı. Ardından da, o gün orada neler olduğunu seslerle ve insan hareketleriyle tam bir gerçekliğe kavuşturacak biçimde kurguladı: “Sanal gerçeklik gözlüğünü taktığınızda siz de artık sırada bekleyen insanlardan birisi oldunuz. Önünüzde ve arkanızda sizinle birlikte sıra bekleyen pek çok insan var. Bir kadın ‘Çok fazla insan var, çok fazla insan var’ diye bağırıyor. Bir diğeri ‘Sıra çok fazla’ diyor onu destekleyerek. Çevrenizdekilerin yakınmaları, bağırtıları ve zaman zaman da iniltilerini duyuyorsunuz. Ve önünüzdeki yaşlı bir adam bir anda yere yığılıyor. Şeker hastası ve uzun süredir aç. Yiyeceğe zamanında ulaşamadığı için bir anda komaya giriyor ve yerde çırpınmaya başlıyor. Sıradaki diğer insan panikliyor, ‘yardım çağırın, kriz geçiriyor’ diye bağırıyorlar.”
Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda da gösterilen çalışması ile ilgili Nonny de la Peña, sanal gerçeklik gözlüklerini takarak bu haberi deneyimleyen insanların tanık olduğu tepkilerini de anlatıyor: “Laboratuvar ortamında bu deneyimi yaşayan kişilerin, ayağının dibinde uzandığını düşündükleri adamın –gerçekte orada olmadığını bilmelerine karşın, üzerine basmamaya özen gösterdiklerine, hareketleriyle istemsiz biçimde yardımcı olma çabasında bulunduğuna ve orada, sırada bekleyen insanlarla birlikte olduğunu hissettiğine tanık olduk. 2012’de Sundance’a götürdüğümüz bu eser, ilk sanal gerçeklik filmiydi ve tedirgindik ama insanlardan inanılmaz tepkiler aldık. Kendisini bu öykünün tam da ortasında bulan insanların bazılarının bu deneyimin sonunda gözyaşlarını tutamadıklarını gördük. Bazıları da orada, ayaklarının dibinde yerde uzanan adama yardım edemedikleri için oldukça gerildiler.”
Nonny de la Peña, sanal gerçeklikle gazeteciliği bir araya getirdiği bu ilk projesinin ardından hemen ikincisi için kolları sıvadı. Yeni çalışması ise, Suriye’deki iç savaş ile ilgili oldu. Mülteci kamplarında ses, video kayıtları ve fotoğraf çekimleri yapılması için ekibini görevlendirdi. “Proje: Suriye” ismini verdikleri ikinci çalışmalarında, küçük bir kız sokağın ortasında şarkı söylüyordu. Kızın şarkı söylediği sırada kulakları sağır eden bir gürültüyle, birkaç metre ileride bir bomba patlıyor ve etrafı bir toz bulutu sarıyordu. Toz bulutunun azalmasıyla, çevrede koşuşturan insanları, yerde yatan yaralıları görmek mümkün oluyordu. Sokakta insanların bağırışları, inlemeleri ve çığlıkları, araçların korna seslerine karışıyordu.
Nonny de la Peña ve ekibi, “Proje: Suriye”yi insanlara sunmaları için Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’nden davet aldılar. Müzenin ziyaretçileri sanal gerçeklik gözlüğünü takarak, kendilerini iç savaş yaşanan bir ülkenin topraklarında, birkaç metre ötelerinde bombanın patladığı bir sokakta buldular. Nonny de la Peña, bu çalışmalarını, bu “üç boyutlu haber”lerini deneyimleyen insanların tepkilerini de şöyle anlatıyor: “Küçük bir kızın şarkı söylediği ve bir bombanın patladığı sokağı canlandırmamızı deneyenler, o seslerin ve yaralananları görmenin inanılmaz korkutucu ve gerçekçi olduğunu söylediler. Gerçek bombalama yaşayan kişiler bana benzer bir korku uyandırdığını söylediler. Birçok insan denedi ve beş günlük sürenin sonunda 54 sayfalık ziyaretçi defteri yorumları aldık. Oradaki küratörler böyle bir akını daha önce görmediklerini söylediler. Yorumlarda, ‘Çok gerçekçi’, ‘Kesinlikle inanılmaz’, ‘Normalde TV haberlerinde göreceğimiz bir şeyin tam ortasında olduğumu hissettim’ gibi ifadeler vardı. Gerçekten işe yarıyordu, insanlar etkileniyorlardı, akılda kalıcıydı.”
Nonny de la Peña, üçüncü çalışmasında da Trayvon Martin’in öldürülmesini ele aldı. 17 yaşındaki genç Trayvon Martin’in Florida’da bir dükkandan abur cubur alıp evine dönerken, George Zimmerman isimli bir semt bekçisi tarafından öldürülmesi olayıyla ilgili tüm ayrıntıları, polis görüşmelerini ve hatta mimari çizimleri bile gözden geçiren Nonny de la Peña, gerçeğe tümüyle uygun bir sanal gerçeklik projesi hazırladı. Nonny de la Peña, gazeteciliğin bütün kurallarına bu çalışmaları hazırlarken de sadık kaldıklarını ve tüm sahneleri dürüst bir biçimde oluşturduklarını anlatıyor ve ekliyor: “LA’de Açlık, bence gelecekte diğer tüm normal platformları birleştirecek yeni bir tür gazeteciliği başlatmaya yardımcı oldu. İnsanlar, ister bir adamın açlıktan yere yıkıldığını görsün, isterse bir bombalama sahnesinin ortasında olduklarını, bu içinde bulundukları ortamı hissettiler. Amacım tam olarak bu idi. Habercilik alanında, gerek belgesel, gerek, televizyon gerekse de gazetede çalışırken hep fark yaratacak; insanların dikkat kesileceği şeyler üretmeye çalıştım. Ama sanal gerçeklik projelerinde, insanlardan inanılmaz kuvvetli ve içten tepkiler almaya başladım. Çünkü sanal gerçeklikte siz, haberin, sahnenin tam ortasında yer alıyorsunuz. Başınızı ne yöne çevirirseniz, ortamdaki o yönü görüyor ve fiziksel anlamda orayı, ortamda bulunan insanların durumunu hissediyorsunuz.”
Gerçek görüntüleri ve bilgisayar grafiklerini birleştirerek, yaşanmış olayları yeniden yaşama olanağı sunan üç boyutlu gazetecilik alanındaki öncü isim De la Peña, “Teknoloji geliştikçe inanıyorum ki, haberler 360 derece ve üç boyutlu çekim yapan kameralarla kaydedilecek. Ve gelecekte gazeteciler, haberlerini üç boyutlu yapacaklar.” diyor. Belki de De la Peña’nın söylediği gibi üç boyutlu gazetecilik sayesinde, bugünün okur ve izleyicileri gelecekte kendilerini haberin tam da ortasında bulabilecekler. Böylece bize uzak coğrafyalarda yaşananları, kendimize uzak ve ilgisiz hissedişimiz, -kimbilir, belki de tarih olacak. Kendimizi Irak’taki bir çatışmanın, Suriye’deki iç savaşın, denizin ortasındaki bir mülteci botunun, bir protesto gösterisinin, bir suikastın içinde ya da soğuk bir gecede bir diğer evsiz arkadaşımızla geceyi sokakta geçirirken bulacağız.