Son dönemde sıkça üzerinde durulduğu gibi, Ereğli ekonomik bir darboğazdan geçiyor. Buradaki ‘geçiyor’ ifadesi, özellikle bunun düzeleceğine olan inancımı saklı tutuyor.
Diğer yandan da, sosyal ve kültürel anlamda yetersiz besleniyoruz… Ereğli dışından akrabalarınız, tanıdıklarınız, “Orada ne var?” diye sorduklarında ilk aklınıza gelen ne oluyor?
Festival değil mi?
Başka?
Doğal güzelliği, sahil şeridi, Cehennemağzı Mağaraları, gelişmekte olan ve belki henüz ilçeye yeten deniz-güneş-kum turizmi…
Ne yazık ki bu beş maddenin üzerine çıkamıyoruz…
Ereğli’de yılda kaç sergi düzenleniyor? Belki 3-5…
Kaç özel gösteri, özel konser düzenleniyor?
Kaç tiyatro oyunu perde açıyor?
Kaç seminer, sunum-dinleti, konferans, panel izleyebiliyoruz?
Sayı değişmiyor.
Eğer şanslıysak, yılda belki birkaç sergi, birkaç tiyatro oyunu…
Festival olmasa, Ereğli’deki tablo böyle. Festivaldeki etkinlikler eklenince, bu sayılar bir parça artıyor.
Festivalle, yılda bir kez üç gün boyunca, tüm yıl tuttuğumuz ‘kültür orucu’nu, üç günlük bir iftar sofrasında gidermeye çalışıyoruz. Artık hangi besinden, ne kadar alabilirseniz… Sonra bir yıllık yeni bir ‘kültür orucu’na yeniden niyet ediyoruz…
. . .
Oysa, yıl içerisinde de pek çok sosyal ve kültürel etkinlikle gündüzleri ve geceleri renklenmiş, festivalin büyülü ruhunu tüm yıla yaymış, her hafta en az birkaç kültürel etkinliğin olduğu, insanların birbirlerine ‘Bu hafta ne var ne yok’ diye sorduğu bir Ereğli hayal ediyorum. Ereğli’ye bunu yakıştırıyorum.
İnsanların erkenden evlerine kapanmak zorunda kalmadıkları, akşamları ve geceleri de tıpkı gündüzleri gibi cıvıl cıvıl-hareketli, her an her yerde ‘Acaba bir şeyler kaçırıyor muyum’ endişesi yaşatan, üniversite öğrencilerinin gelmek için can attığı bir Ereğli hayal ediyorum…
. . .
Sonra hızla dönüyorum bugünün Ereğli’sine…
Gerdanında taşıdığı, Zonguldak’ın tek müzesi ‘onarım’ gerekçesiyle 14 aylığına ziyarete kapatılmış…
“Acaba” diyorum, “Acaba başka bir çözüm olamaz mıydı? Neden ilk aklımıza gelen kapatmak oluyor? Kat be kat ihale edilemez miydi? Böylece ziyaretçileri kapıdan dönmese daha iyi değil miydi?” “Nasıl olabilir” diye düşünüyorum, “Kentin tek müzesi… Nasıl olur da ‘14 aylığına tastamam kapattık’ denilebilir? Tarihi bir sorumluluğu yok mudur bu 14 ayın?” Alaplı düşüyor aklıma… Bir sinema yok…
Ya Ereğli’deki?
Atatürk Kültür Merkezi’nde sinema seyircisinin az olmasından yakınılıyor. Modern teknoloji, sinema salonlarını adeta birer film platosuna çevirirken, biz AKM’deki temel sorunları aşamamışız. Umudumu, yeni AKM projesine yüklüyorum.
İlçe merkezinde, Zonguldak’ın gözbebeği Ereğli’de kitap alacak bir yer bulamıyoruz, ötesi var mı?
Bu konuda sıkıntılı olanların artık internet üzerinden kitap almak zorunda kalmayacağı, kitaplık raflarıyla dolu koridorlarında dolaşarak, kendi ilçemizden istediğimiz yerli-yabancı basılı yayınları alabileceğimiz bir kitap mağazasına sahip Ereğli’yi hayal ediyorum. “Belki” diyorum, “Yeni açılması planlanan fast-food dükkânları yerine, geniş seçeneklerin olduğu bir kitap mağazası fikrine öncelik verilir.” Ne de olsa kitaplar uzun vadede hamburgerden daha besleyicidir…