Google’da arama kısmına ‘Haberal’ yazdım. Sonuçlar listelenince, altta birtakım seçenekler belirdi. Bunlardan ikisi, ‘Mehmet Haberal’ın suçu nedir’ ve ‘Haberal neden tutuklandı’ idi.
Tüm dünyada en yaygın olarak kullanılan arama motoru bile ‘el insaf’ demiş de kendiliğinden sormaya başlamış ‘Suçu ne’ diye…
Hâlbuki arama sorgusunda ne kadar yazıldığı ve araştırıldığına bağlı olarak sıralanan bu ifadeler tablosunun yerine, ‘Haberal böbrek’, ‘Haberal karaciğer’, ‘Haberal yanık tedavi’, ‘Haberal Zonguldak’ gibi sonuçları görmek gerekirdi.
Bu, gerçekten acı bir şaka gibi…
Makinelerin duygudan ve vicdandan bihaber dünyasında, bilgi-işlemin bütün yazılımsal temelini oluşturan mantık-sayı-veri sacayağının süzdüğü bu sonuçlar, etten, kemikten, duygudan ve düşünme kabiliyetinden donatılmış biz insanlara ders vermiyor mu?
‘Suçu ne’ sorusunun halen yanıtı yok.
‘Tutukluluk sayacı’na göre Zonguldak’ın milletvekili Profesör Doktor Mehmet Haberal bin 300 günü aşkın süredir özgürlüğünden yoksun…
Ülkenin gündemi ne?
Terör örgütü PKK bağlantılı hükümlü ve tutukluların bazı taleplerinin karşılanmasına yönelik başlattıkları açlık grevine, BDP’nin milletvekilleri de destek verdi. Hani şu Türk askerine kurşun sıkanları kucaklayan, ülkenin polisine de tokat atan milletvekilleri…
Başka?
Terör örgütü yöneticisinin tanık olarak dinlenmesi…
El insaf!..
O, ‘suçu nedir’ belli olmadan dört yıla yakındır özgürlüğünden yoksun olan, bilim adamı, kurucu rektör, cerrah ve halkın seçtiği bir milletvekili Mehmet Haberal’ın bu ‘dayanıklılık sınavı’nı nereye koyacağız?
Onunki dört yıldır devam eden bir açlık grevi değil mi?
Bakalım öyle mi?
Grevin tanımı şöyle: Grev, işçilerin topluca çalışmamak suretiyle iş yerinde faaliyeti tamamen durdurmak ve ya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla aralarında anlaşarak veyahut bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarıdır. Açlık grevininkiyse şu: Açlık grevi, katılımcılarının politik protesto davranışları olarak ya da diğerlerinde suçluluk duygusu yaratmak için genellikle bir yasanın değişmesi gibi belirli özel amaçlarda başarılı olmak için geliştirilmiş şiddet içermeyen bir direniş yöntemidir.
Haberal dört yıldır en kutsal kabul edilen mesleklerden olan doktorluk işi ve görevini yerine getiremiyor. Yaklaşık bir buçuk yıldır da, halkın oylarıyla kendisine anasının ak sütü gibi helal kılınan milletvekilliği görevini yapamıyor. Bunları kendi isteğiyle yapmadığına göre, ortada bir ‘zorunluluk’ hali var demektir.
Gelelim işin ‘açlık’ boyutuna…
Haberal her şeyin öncesinde, en başta mesleğini yapmaya aç…
O ilklere imza atan, dünyanın pür dikkat izlediği mahir cerrahın dört yıllık mesleki esaretini başka nasıl açıklayabilirsiniz?
Özgürlüğe aç…
Toprağın, denizin, sevdiklerinin kokusuna aç…
Bunlar, beslenmek kadar hayati ihtiyaçlar değil mi?
‘Açlık grevi’ni ille de beslenmeyle ölçenler çıkabilir…
Haberal’ın annesinin cenaze töreni için geldiği baba evinde gözlerimizle gördüğümüz görüntüsü de zannediyorum ki buna yanıttır.
68 yaşında, iki kez kalp spazmı geçiren, bugün de kilo kaybeden Haberal’ın tüm bu olan bitene, üstelik cezaevi koşullarında direnmesi de, ona ‘koşabilir, dans edebilir, golf oynayabilir’ raporu veren meslektaşlarına küskünce bir yanıtı olmalı…
Çünkü hastalığı ile ilgili olarak, CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, “Orada bir can gidiyor.” diye haykırırken, bizzat kendisinin sağlık durumu konusunda tek kelime açıklama yapmaması ancak böyle açıklanabilir…
Küskünlük…
Şimdi tüm bunlarla birlikte, Türk askerine kurşun sıkanlarla bağlantılıların açlık grevi için “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen Arınç’a sormak gerekir, “Pekiyi, Haberal da yaşayacak mı? Ve bu şartlar altında nasıl?” Tanık olarak dinlenen terör örgütü yöneticisi dizüstü bilgisayarında teknolojinin keyfini sürerken, bu ülkenin milletvekili Genel Kurula yönelik hazırladığı konuşma metinlerini dahi incecik kalmış parmaklarıyla elinde yazıyor…
Bu metinlerde, imkanı olmasına rağmen sağlık durumu, dava ve koşullarıyla ilgili tek kelime etmeyecek kadar gururlu bir adamdan söz ediyorum size…
Şantaj yok…
Blöf yok…
Şov yok…
Zonguldak’ın ve halkın, kendisine ‘zorunlu görev’ verdiği Haberal, bugün dört yıla yakındır ‘zorunlu grev’de…
Başka türlü nasıl açıklar bunu, ‘makineleşmeyen’ vicdanlar?