27 Mayıs 1960 ihtilali ile görevden düşürülen Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Afgan Kralı’nın kendisine armağan ettiği değerli ‘Afgan Tazısı’na bir süre devlet çiftliğinde baktırdıktan sonra, tazıyı Atatürk Orman Çiftliği hayvanat bahçesine 20 bin liraya satıp, bu parayla da Musalar Köyü’nde çeşme yaptırmıştı.
Cumhuriyet tarihinde, ilk kez bir cumhurbaşkanının yargılandığı davada, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Tarım Bakanı Nedim Ökmen’in haklarındaki iddia, ‘nüfuz ve makamlarını suistimal ederek, kendi çıkarlarına bu satışı yaptıkları’ idi…
İhtilal Mahkemesi Başkanı Yargıç Salim Başol, savunmasını yapması için sanık Celal Bayar’a söz verdi. Celal Bayar yalnızca üç cümle kurdu:
“Benden müdafaamı mı istiyorsunuz? Böyle bir dava sebebiyle karşınıza çıkarılmış olmam, benim için cezaların en büyüğüdür. Başka söyleyeceğim yoktur.”
15 Eylül 1961’di…
27 Mayıs’ı alkışlayanların bile yadırgadıkları İhtilal Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 10 yıl süreyle Cumhurbaşkanlığı’nı yapan, üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı bu davadan 4 yıl 2 ay hapse, toplamda ise idama mahkum etti. Yaşı nedeniyle idam cezası daha sonra müebbet hapse çevrildi.
* * *
Türk ordusuna iki yıl boyunca komutanlık yapan ve 30 Ağustos 2010’da emekli olan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 6 Ocak 2012’de ‘silahlı terör örgütü yöneticiliği ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ iddiasıyla tutuklandı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Genelkurmay Başkanı’nın yargılandığı mahkemede, “Bu iddianın bu şekilde dile getirilmesi bile benim için en ağır cezadır, bundan sonra ne ceza verilirse bu beni daha fazla üzmez.” dedi.
18 Mart 2013’tü…
Çanakkale Deniz Zaferi’nin 98. yıl dönümü ve Şehitleri Anma Günü…
Ergenekon Mahkemesi Savcılığı’nca hakkında ‘ağırlaştırılmış müebbet’le cezalandırılması istendiği sırada, “Bu suçlama onuruma dokunuyor. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı’yım. Böyle bir silahlı terör örgütü üyeliğiyle suçlanmak tirajikomik bir durum. Hakkımızda verilecek kararı biliyorum. Takdiri Türk milletine bırakıyorum. Bunun için de savunma yapmayacağım.” dedi ziyaretçisi baro başkanına…
* * *
Biri Cumhurbaşkanı, biri Genelkurmay Başkanı…
İkisi de Cumhuriyet tarihinde ilk kez yargılandılar…
Bayar’ın hakkındaki iddia komik, Başbuğ’un hakkındaki iddia ise trajikomikti…
Her ikisi de biri komik, diğeri trajikomik iddialar karşısında kendilerini savunma gereği duymadılar; yalnızca, görüşlerini açıklamakla yetindiler.
Bayar bu ‘savunma yapmama’ tavrıyla, Cumhurbaşkanlığı makamının onurunu korumak özenini göstermişti.
Bugün tanıklık ettiğiniz davada da, Başbuğ’un ‘savunma yapmama’ tavrı Genelkurmay Başkanlığı makamının onurunu korumak duruşudur. Ve hiç kuşkusuz, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin o onurlarla dolu tarihindeki çok özel yerini mutlaka alacaktır.
Ne ilginç…
Tesadüf diyebilir misiniz bilmem…
Tam 52 yıl önce…
İhtilal Mahkemesi’nin hakkında idam kararı verdiği Başbakan Adnan Menderes ve iki bakan Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan bugünlerde pek bir gündemde olan adada ipe yürümüşlerdi:
İmralı!
Merak ettiğim bir şey var…
Sorup, değerlendirmesini ve yanıtını size bırakacağım…
Silivri’nin dört duvarı arasında ödün vermez duruşuyla Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı makamının onurunu koruma yükümlülüğünü bugün de sürdürürken; o koltuğun bugünkü sahibi merak ediyorum bu makamın onuru ve o onurunu koruma yükümlülüğünün ne denli farkındadır?
Ve son bir soru daha…
Acaba bu mahkemenin ‘seyircileri’ ne denli farkındadırlar, hem verilmekte olan onur savaşının; hem de suskunluklarıyla böylesine bir onurun, savaş konusu olmadığını haykıranların?