Sivas Katliamı’nda yitirdiğimiz canları her yıl düzenli olarak anıyoruz Zonguldak’ta… Hiç usanmadan, kaç kişi katıldığına bakmadan katliamla ilgili söyleşiler, paneller, sergiler yapıyor basın açıklamaları, yürüyüşler düzenliyoruz. Bunun tek nedeni var: Bir daha Sivasların olmaması için unutmamak, unutturmamak. Doğrusu ya bu yılki konuklarımız son derece önemli işlevler üstlendi bu konuda. Konuklarımızdan biri Eğitimci-Yazar Ali Balkız’dı. Alevi Bektaşi Federasyonu genel başkanlığı da yapan Balkız, katliamın gerçekleştirildiği etkinliklerin düzenleme kurulu üyesiydi. Yaşamını yitiren aydın ve yazarlar bizzat onun davetiyle gelmişti Sivas’a… Olayların tam ortasında kalmış, deyim yerindeyse can pazarına dönen Madımak Oteli’nden büyük bir şans eseri kurtulmuştu…
Zaman zaman sesi titreyerek yaptığı konuşmasında, bir fotoğraf makinesi objektifliğiyle anlattı yaşananları. Sivas’la hesaplaşmayı, katillerle tertipçilerin cezalandırılmasını, katledilen değerlerimizi yaşatmayı hayatının temel amaçlarından biri haline getirmişti ama intikam denen duygudan uzaktı tümüyle. Gerçekten laik, gerçekten demokratik Türkiye’yi kazanmak, herkesin barış içinde yan yana yaşayabildiği özgür bir ülke kurmak Sivas canilerinden alınabilecek en büyük intikamdı ona göre… Ülkenin yüzyılların içinden süzülüp gelen ve hiç değişmeyen acı yazgısını, “Amacımız dört yüz yıl sonra Pir Sultan’ı çağırmaktı. Genç kuşaklara tanıtmak istiyorduk. Günümüzdeki karşılığını arıyorduk. Bu yüzden ‘Pir Sultan’dan, Günümüzün Pir Sultanlarına’ adlı bir de panel düzenlemiştik. Konuşmacılardan biri Asım Bezirci’ydi. Çağlar içindeki Pir Sultan’ı uzun uzun anlattı Bezirci. Konuşmasının sonuna doğru, ‘Günümüzün Pir Sultan’ı Deniz Gezmiş’tir’ dediğinde tüm salon ayakta alkışlamıştı. Ama unuttuğumuz bir şey vardı, devlet aynı devletti; Pir Sultan da aynı Pir Sultan. Ne yazık ki çok acı çekerek öğrendik bunu.” tümceleriyle anlatıyordu bizlere…
SİVAS’TA ESAS BİZİ YAKAN GAFLETTİR İmzalayarak armağan ettiği “Sivas’tan Sydney’e Pir Sultan” adlı kitabında da formüle ettiği devlet dersi, Gezi Parkı direnişine zalimce saldıran AKP hükümeti ile devlet ilişkisini anlamamızı da sağlayan bir anahtardı da bence: “Sivas’ta esas bizi yakan şey, ne şenliklerin burada yapılması, ne de Aziz Nesin’di. Gerçek neden devlet bilincimizin bulanması, zaafa uğramasıydı. Bir gün olsun devletin sınıfsal niteliğini göz ardı eder, onun sömürü, talan ve soygun aracı olduğu gerçeğini görmezden gelir, hâkim sınıfın hâkimiyetini sürdürme aygıtı olduğu gerçeğini bir kenara bırakır; onun ordu, polis, mahkeme, milis, top, benzin, üniformadan mürekkep bir organizasyon olduğunu bir an için de olsa aklınızdan çıkarırsanız böyle yanasınız işte. Sivas’ta esas bizi yakan bu gaflettir…”
Etkinliğin diğer konuşmacısı CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’di. CHP içinde görüşü, duruşu olan farklı bir saylav olarak öne çıkan Cihaner, Sivas Katliamı’nın gerçekleştirildiği zamanlarda henüz yüksek lisansını yapmakta olan genç bir hukukçu adayıydı. Daha sonra cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığı yerlerde her türlü hukuksuzluğun üzerine kararlılıkla giden, yerel eşrafa, güç odaklarına prim vermeyen gerçek bir hukuk insanı olarak tanındı. Cemaatlerin karanlıkta kalmış kimi ilişkilerini ve kimi AKP üst düzey yöneticileriyle bağlantılarını ortaya çıkardı ve bu tutumu yüzünden de başına gelmeyen kalmadı. Hepimiz izledik, ülke tarihinde belki de ilk kez bir ilin cumhuriyet başsavcılığı makamı polisçe basıldı. Zorlama yorumlarla Ergenekon Davası ile bağlantısı kurulan Cihaner tutuklanarak bir süre cezaevine konuldu. Halen süren yargılamalarda mahkeme, milletvekili olduğu halde duruşmaya zorla getirilmesine karar verdi.
TOPLUMSAL BELLEĞİMİZE KAZIMALIYIZ Ali Balkız ne kadar içeriden bir tanıksa, Cihaner de tam karşı cephede olması gereken biriydi aslında. Devletin mantığının bu olaylarda nasıl çalıştığını en iyi bilenlerden biriydi ama söyledikleri Balkız ile birebir örtüşüyordu neredeyse. Konuşmasında devletin denetiminde, devletin gözetimine ve belki de yönlendirmesiyle bir katliam yapıldığını söyledi ve ekledi ardından: “Yirmi yıldır ‘Sivas’ın ışığı sönmeyecek’, ‘Madımak hâlâ yanıyor’ diyoruz. Acılar hâlâ taze. Bu çabanın nedeni şu: Geçmişi anlayamayanlar yeniden, yeniden yaşamak zorunda kalırlar. Hatırlama ve yüzleşme bu gibi olayları yeniden yaşamamak için son derece önemlidir. Türkiye 6-7 Eylül Olaylarını, Maraş, Çorum, Gazi gibi pek çok olayı yaşadı. Ancak toplum ne bu acıları anlamaya çalıştı ne de kendi gerçeğiyle yüzleşti. Böyle olunca da tekrar tekrar yaşandı.” diyerek korkularından arınmış demokratik ve özgür bir topluma ulaşmak için yapmamız gerekenlere işaret ediyordu.
Hem Balkız hem de Cihaner daha pek çok önemli konuya değindi kuşkusuz. Bir köşe yazısı içinde bunları bir bir anlatmam mümkün değil elbette. Ama İlhan Cihaner’in işaret ettiği ve son derece önemsediğim toplumsal bellek konusuna bir parça da olsa değinmek isterim Toplumsal bellek, bir kültürel süreçtir ve toplumların tarihin derinliklerinde biriktirdiği acıları, algıları, inançları, değerleri kuşaktan kuşağa aktararak zamanın ötesine taşır. Toplumların ortak mutluluklarının, çelişkilerinin, acılarının biriktirildiği alandır da aynı zamanda. Başka pek çok olgu olsa da, acılar, belleğin oluşumunda en belirleyici unsurudur; silinmeyen izler, bitmeyen korkular, travmatik etkiler bırakır… Toplumun bu travmadan kurtulması içinse kendi gerçeğiyle yüzleşmesi, acının köküne inmesi ve bu zilleti reva gören kişi, kurum, ideoloji, töre, din, gelenek gibi olgularla hesaplaması gerekir. Bunu başaramayan toplumlar tıpkı Cihaner’in işaret ettiği gibi bu acıları yeniden, yeniden yaşamak zorundadır. Hiç bıkmadan Sivas anmaları yapmak, Madımak Oteli’nin bir Utanç Müzesi’ne dönüştürülmesini talep etmek toplumsal gelişimin sağlıklı bir çizgiye oturtulması için zorunludur. Egemenlerin Maraş, Sivas, Çorun anmalarından haz etmemesi, Taksim’i 1 Mayıslarda emekçilere yasaklaması, Ermeni tehcirini konuşmaya bile yanaşmaması bundandır zaten…
Sayın Ali Balkız, Sayın İlhan Cihaner tüm bunları bize bir kez daha anımsattığınız için teşekkürler sizlere… Aydınlık bilincinizle binlerce yaşayın…