Ulusal basında Zonguldak adının sıkça geçtiği günlerin içinden geçiyoruz. Hasan Doğru’nun yarışma performansı ile moda deyimle “trend topic” yapan Zonguldak, KYK’nin Karaelmas Kız Öğrenci Yurdu’ndaki öğrenci eylemi ile siyasetin de esaslı bir konusu oldu. Doğrusu ya kızlar öyle bir zamanda ortaya çıktı ki, sesleri, yalnızca Ankara’dan değil, neredeyse dünyanın öbür ucundan duyuldu. Tam da Başbakan’ın “öğrenci evleri” ile ilgili sözcüğün tam anlamıyla ipe sapa gelmez sözlerinin tüm hararetiyle dolaşımda olduğu bir zamanda, “Sular akmıyor, kaloriferler yanmıyor, internetimiz kesik, yemekler yetersiz” diye haykıran kızlar, Başbakan’ın hezeyanlarını da, AKP’nin ikiyüzlü politikalarını da deşifre ederek tarihe geçecek bir işin altına imza attı.
Kızlar paçavraya çevirinceye kadar “öğrenci evi” çıkışından daha çok, Başbakan’a sahip çıkmak için zırvalayan yandaşların hali daha içler acısıydı bence… Yüzlerine takındıkları çokbilmiş adam edasıyla öyle sözler sarf ediyorlardı ki, sövmeden dinlemek yürek istiyordu gerçekten… Kimileri Başbakan’ın sözlerini, onu demedi, bunu dedi” diye tevil etmeye çalışırken, pek çoğu da fuhuştan teröre kadar kızlı erkekli yaşamanın sakıncalarını sayıp, toplumsal hayatımızı, manevi değerlerimizi, milli kimliğimizi nasıl yozlaştırdığını anlatmaya çalışıyordu. Hele “İşin bir de terör boyutu var” cümlesi ile konuşmaya başlayan aklıevvelerin, bu sözleri sarf ederken sahneledikleri istihbarat subayı tiplemesi vardı ki, karaktersizliğin resmi olarak geçirdim kayıtlarıma…
BAŞBAKAN TEKNENİN DİBİNİ KAZIMAYA BAŞLADI Deli saçması bir tartışma sürüp gidiyordu ülkede. Neresinden baksanız akla zarar bir durum vardı ortada. Bunu eşcinsellerin yaptığı, her yanından kara mizah akan, akıl dolu eylem de ortaya koydu zaten. “Yaşasın, ilk kez bir iktidar bizi anladı” diye sokağa çıkan eşcinseller, “Başbakan’ım ne olur bize gösterdiğin hoşgörüyü, heteroseksüellere de göster” diyerek, yapılanın ne kadar absürt bir tartışma olduğunu not olarak düşüyordu tarihe. Merak ettim gerçekten, Başbakan, “Aynı cinsten insanların bir arada yaşadığı tüm evlerde eşcinsel ilişkiler gelişebilir. Bu da manevi değerlerimizi sakıt eder” şeklinde bir şikâyet vaki bulsa, ne yanıt verirdi acaba?
Tüm bu kakofonin sosyolojik anlamları var elbette. Dinsel gericilik, bir başka moda deyimle söylemek gerekirse, “pik yaptı” artık Türkiye’de. Sosyal, siyasal, toplumsal ve kültürel olarak ulaşabileceği en yüksek noktaya tırmandı. 90 yıldır laik bir ülkede yaşamanın hazzını almış bir toplumda, bundan daha öteye gidilemeyeceğini anlayan Başbakan, oylarını biraz daha yükseltebilmek için teknenin dibini kazımaya başladı. İnsanları karşı karşıya getirip kamplara bölmek için her türlü yolu denemesi en çok bu yüzden. Var olan toplumsal dengeyi korumak zorunda AKP, varlığı bu statik yapının korunmasına bağlı çünkü. Ancak kamplara bölünmüş bir toplumda, her türlü etkileşime kapalı geçirimsiz bir kitle oluşturulabileceğini biliyor ve bu yüzden gerdikçe de geriyor…
“AKP AHLAKÇILIĞI” İKİYÜZLÜLÜKTEN İBARET Öte yandan eş zamanlı olarak gündeme düşen iki olay “AKP ahlakçılığının” tam bir ikiyüzlülükten ibaret olduğunu koydu ortaya. Bir yandan “kızlı-erkekli öğrenci evi” söylemiyle, toplumun en geri duygularına seslenip muhafazakâr oyları konsolide etmeye çalışırken, Adana’da halkına küfreden bir valiyi, “yedirmeyiz” nidalarıyla görevde tutmaktan da çekinmemesi, bana sorarsanız etik yoksunluğu kadar siyasi ilkesizliğin de daniskası olarak yazılacak ileride. Toplumsal değerlerimizin içinde sanki küfür varmış, halkına küfretmek yöneticilere özgü bir erdemmiş gibi davranan AKP bu tavrıyla halkın değil de bin yıllık devletçi geleneğin partisi olduğunu da kanıtladı ayrıca…
Zor günler içinden geçiyoruz… AKP yavaş yavaş suyunun ısındığını hissediyor, su ısındıkça da toplumla ilişkisini başka bir boyuta taşımaya çalışıyor. Doğru politikalar üretip halkla bütünleşmesi gereken ana muhalefet partisiyse AKP’nin daralan alanını genişletmek için elinden geleni yapıyor. Zonguldak’ta son birkaç gün içinde yaşananlar CHP içine kümelenmiş hırslı politikacıların partiyi düşürdükleri acınası halin kötü bir fotoğrafı olarak düşüyor hayatımıza. Başlı başına pek çok yazının konusu olabilecek bu tablonun faturasını yalnızca CHP ödese “Bana ne” diyeceğim de, ülke toptan ödüyor. Kötü olan da bu zaten…