Malum Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası seçimleri yaklaşıyor. Ne yalan söyleyeyim, çok da ilgili değilim. Oda’nın mevcut yönetiminin, tıpkın kendinden öncekiler gibi kente çok da fazla bir şey katmadığını düşünüyorum çünkü. Karşılarına çıkan ve kendini “Zonguldak Değişim Hareketi” olarak adlandıran çevreninse değişimciliği yalnızca adından ibaret bana göre. Kentsel statükoya değil de, ZTSO’daki yönetsel anlayışa itiraz eden bu arkadaşlar, zihniyeti bir kenarda tutup koltuklarda oturanları değiştirmek istiyor. Hal böyle olunca, tellak değişse de “eski hamam, eski tas” vaziyeti tüm çıplaklığıyla duruyor ortalık yerde…
Kimin seçileceği çok umurumda olmasa da, yapılan tartışmaları dikkatle izlediğimi söylemek isterim. Kentsel ölçekli meselelerin, niyet ne olursa olsun her düzlemde tartışılmasını yararlı bulduğum gibi, fikre, her şeyden daha çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum ayrıca. Çok defalar yazdığım gibi, düşünsel yaşam son derece kavruk bizim memlekette. Canlı bir entelektüel faaliyet, düzeyli bir tartışma ortamı olmadığı gibi, araçları da oluşturulabilmiş değil ne yazık ki… Bir tartışma platformu olması gereken televizyon kanalı, tek kanallı TRT’nin, siyah-beyaz yıllarına rahmet okutacak durumda. Alternatif fikirleri ekrana taşınması bir yana, haber değeri taşıyan olayları bile çoğu zaman görmezden geliyor. Sözün kısası televizyonculuğun “sorumlu” yayıncılık ilkesi, “işinize gelirse” ilkesizliğiyle tam bir “sorunlu” yayıncılık haline dönüşmüş durumda Zonguldak’ta…
DEVEYİ TUTTUĞU YERE GÖRE TANIMLAYAN KÖR GİBİ Kamuoyu oluşturmanın, fikir geliştirmenin bir diğer aracı olan matbuat âlemindeyse tam bir fecaat var. İddia ediyorum, köşelerinde her gün ona buna akıldanelik yapan aklıevveller edebi metinlerden vazgeçtim, bilgi edinmek için dahi olsa kitap okumuyor. Kentsel meselelerin tartışıldığı bilimsel toplantılara görüntü vermenin dışında katılmadıkları için de son derece fukara yazılar çıkıyor ortaya. Bunla yetinseler yine de iyi… Her tülü fikri pırıltıya uzak duran bu kalem efendileri, deveyi tuttuğu yere göre tanımlayan kör gibi, sözcülüğünü üstlendikleri çevrelerin çıkarlarına göre kalem oynatarak, sözcüğün tam anlamıyla gerçekleri altüst ediyor. Bu hengâme içinde atı alanın Üsküdar’ı geçtiği alicengiz oyunu gözlerden kaçıveriyor tabii ki…
Siyaset erbabımız ise bir başka âlem... Allah’ın bildiğini kuldan saklamanın âlemi yok, siyasi faaliyeti; ikbal edinme, çıkar elde etme aracı olarak görüyorlar yalnızca. “Al birini, vur diğerine” sav sözünü haklı çıkarmak için birbirileriyle yarışan bu zevat için, siyasi fikir, rakibinin “ak” dediğine “kara” demekten ibaret adeta. Hiçbirinin bütünlüklü bir kent programı olmadığı gibi, slogan düzeyindeki genel geçer sözlerin dışında bir projesi de yok ortalık yerde. Toplumsal zeminini yitirerek iyice silikleşen ve giderek muhalif kimliğini yitiren sivil toplum örgütleriyse, bir talepler demeti oluşturup, peşini ısrarla sürme gücünden oldukça uzakta görünüyor…
ON YEDİ YIL ÖNCESİNDEN ÇOK DAHA GERİLERDE Kıyasıya bir iktidar savaşının arenasına dönüşen ZTSO’da seçimler tam da bu ışıksız ortamda yapılıyor. Gazetelerde dikkatimi çekti, mevcut başkan Salih Demir, oy istemek için yaptığı esnaf ziyaretlerinde, “Zonguldak´ta olumlu tüm çalışmalarda benim maddi ve manevi katkım olmuştur. Bunu inkâr edene hakkımı ömür boyu helal etmem” diyormuş. Düşünerek mi söyledi bilmiyorum ama bu sözlerde bir tuhaflık var bence. İster ekonomik, ister sosyal, ister kültürel, ister demografik, ister politik hangi açıdan ele alırsanız alın, şöyle bir muhasebe yaptığınızda bile Zonguldak’ın on yedi yıl öncesinden çok daha gerilerde olduğunu göreceksiniz çünkü. On yedi yıl önce hangi sorunlarla boğuşuyorsa, aynısı, hatta daha fazlasıyla boğuşuyor şimdilerde.
On yedi yıl önce de yollar tarla gibiydi, şimdi de… On yedi yıl önce de işsizlik çığ gibiydi Zonguldak’ta, şimdi de… On yedi yıl önce umudunu tüketmeye başlayan bir kentti, umudu bittiği gibi üzerine karanlıklar yağan bir kent oldu şimdilerde… Hava, su, toprak kalitesi hızla düşüyor, kent giderek yaşanmaz hale geliyordu, kalitesizlik, artık tavan yaptı kentimizde. Zonguldak on yedi yıl önce çirkin bir şekilde yapılaşıyordu, imar planı yerine içinden çıkılmaz bir keşmekeş var şimdilerde. Hiç abartısız geçen on yedi yılda Türkiye kaç kat büyüdüyse, Zonguldak o kadar küçüldü. 70’li yıllarda adının Zonguldak’la kıyaslanması mümkün olmayan kentler bir bir büyükşehir olurken, Zonguldak, köy irisi bir yerleşke haline döndü. Ülke ekonomisi gelişti, Zonguldak bundan payını alamadı. Eğitimde küme düştü neredeyse. Sağlık hizmetlerindeyse en gerilerde bulunuyor. Temel altyapı hizmetleri çözümsüzlük sarmalında yuvarlanıp gidiyor.
Tüm bunlara bakarak, Bay Salih Demir’e sormak isterim: Bu durumda kim, kime hakkını helal etmeyecek? Bu kentin kaderini elinde tutan sizler Zonguldaklılara mı, yoksa Zonguldaklılar sizlere mi?