Suskunlukların ve yalnızlıkların sonunda bahar gelirdi. Günler mevsimlere göre uzayıp kısalırken bir çocuk penceresinden martıları izlerdi.
Gökyüzü bulutların arkasına saklanırken
Saat yelkovanının peşinde sürüklenirken
Karınca kum tanelerini kuzeye yığarken
Yosunlar deniz kokusunu taşırken
Vakit; geçer, geçer,
Geçerdi.
Kalplerdeki gizli tanık her şeyi görüp daha da susardı. Bense onun atmadığını artık pas tuttuğunu düşünürken bir anda nefes alır, gülümserdi.
Bir tanıdık selamıyla başlasın gün, bütün o koşuşturmacaların yorgunluğu bir bardak çayın sihrine bulaşsın. Kurumuş, bir yudum suya hasret mavi gül, hiç olmadığı kadar doysun susuzluğuna.
Bütün o pişmanlıklar, keşkeler bir uçurtmanın kuyruğunda uzaklaşsın kalplerimizden.
“Yaşamak güzel şey.”
  Daha vakit varken yaşamak.
  Bütün o keşmekeşliği severek yaşamak.
  Günahı, masumluğu, hüznü, sabrı ve umudu bütün o renkleri, hepsini evet hepsini hissederek yaşlanmak.
  Yaşamak…
  Bir üç noktanın peşinde kaybolarak
  Başını yastığın altına gömerek, saklayarak
  İşe geç kalarak.
  Yaşamak.
  Bir kalbin olduğunu bilerek
  Bozarak, yaparak, kırarak
  Yine de yaşamak.
  Bekleyerek, yağmuru iliklerine kadar hissederek