Yazıma başlarken tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Terörü lanetliyorum.
Malum yaklaşık 4 yıldır ülkemizde devam eden her ne kadar içi boş olduğunu iddia edenler olsa bile huzur ve sükunetin hakim olduğu kan ve gözyaşının akmadığı hatta her kesimin mutlu ve o kadar da geleceğe güvenle baktığı süreçten bahsediyorum tabii ki çözüm sürecinden.
Ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerinde insanımız 30 yıldır hasret olduğu dağlarında piknik yapmaya başladığı süreçte bir anda ne değişti de her gün kan ve gözyaşı akar oldu. 7 Haziran seçiminden önce güneydoğu ve doğu bölgelerimizde öyle bir algı oluşturuldu ki eğer PKK’nın siyasi kolu olan HDP % 10 barajını aşmaz ise tüm bölgenin ateş çemberine dönüşeceğini hatta diğer partilere çıkan oy kadar insan öldürüleceğini toplumun kafasına soktular. Aynı zamanda bu algı kafalarda yer buldu. Bununla birlikte batıda ise AK Parti’nin kaybetmesinin yegane yolunun HDP’nin barajı geçmesinde gören bazı marjinal solcular da desteklediler.
İstediğini alan o sözde RTE düşmanları aslında ülkenin nasıl bir kaosla karşı karşıya kalacağını anlamak istemediler. Bu sonuçla kendini zafer kazanmış gören terör örgütü bir sonraki adımı gerçekleştirmek istedi ve alenen dillendirmeye başladıkları özerklik ilanı kurtarılmış bölge ilanı gibi haddi aşan ve TC’ne meydan okuyan bir yapıya dönüştüler. Göz ardı ettikleri bir gerçek vardı. Devletin şefkatini dört yıldır gördüler ancak devletin şiddetli tokadını yememişlerdi ya da yemeyeceklerini düşünüyorlardı. Azmalarının ve kudurmalarının bir başka nedeni ise geçici hükümetin mücadele edemeyeceğini düşünüyorlardı.
Belki bir komplo teorisi olarak algılanabilir ancak iyi düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Şöyle emperyalist devletler, sömürgeci devletler ve onların işbirlikçileri 1915 ile 1923 yılları arasında Ortadoğu’da sınırları kalemle çizdiler ve çizdikleri bu ülkeleri yüz yıl sömürmeye devam edeceklerdi. Örnek mi Irak ve Suriye gibi öyle de oldu. Ancak o günün koşullarında TC Lozan anlaşmasını kabul etmek zorunda bırakılmıştı.
Yüz yıl bitmek üzere emperyalist ve sömürgecilere yeni bir yüz yıl lazım, lazım olmasına lazım da Türkiye Cumhuriyeti devleti 1922 yılındaki devlet değil, önünü gören, dünya beşten büyüktür diyen hatta Lozan’ı by pass edecek adımlar atan bir hükümetle yönetiliyor artık. Batılı emperyalistler Türkiye’yi kendi projelerinin içine koyuyorlar sığmıyor dışında tutuyorlar kontrol edemiyorlar. Yapmaları gereken tek şey Türkiye’de kaos ve kardeş kavgası çıkarmaktır. İşte PKK denen terör örgütü bunların maşası kuklası ve piyonudur.
Başaramayacaklardır inşallah çünkü bizler bin yıldır kader birliği yapmış ve beraber yaşayan etle tırnak olmuşuz. Ben çözüm sürecinde devletimizin iyi niyetini hep eleştirirdim çok taviz veriyor çok müsamaha gösteriyor diye ama bugün devletimizin uyguladığı mücadele takdir edilmelidir. Aslında hem benim hem de o bölgede yaşayan ülkesini ve milletini sevenlerin ortak bir kaygısı var. Eğer devlet terörle mücadeleyi bırakırsa o zaman bölgede yaşayan tüm toplumun devlete olan güveni biter ve onarılması güç sonuçlar ortaya çıkarır. Devlet terörü bitirmeye muktedirdir. Tüm yaşanmışlara rağmen dileğim odur ki bundan sonra ölüm ve gözyaşı olmasın, gencecik fidanlarımız şehit olmasın analar bacılar ve yavuklular karalar bağlamasın gözyaşı dökmesin. Mutlu bir gelecek aydınlık bir TÜRKİYE dileklerimle.